26 Temmuz 2012 Perşembe

Bugün kendimi evden kovdum.

Dün verdiğim kararla sonunda üşengeçliği bırakıp üstümü değiştirip evden çıktım. Yazmam gereken mektupların bir kaç tanesini tamamladığımdan doğruca PTT'nin yolunu tuttum. Geçtim bekledim uzun bir süre sonra "Benim sırama daha fazla var mı?" dedim. Kadın "Boş boş durmuyoruz sizin ki de bunlardan sonra zaten klimalı ortam oturun bekleyin!" diye atarlandı. Tamam dedim sakince oturdum bekledim. Yarım saate yakın bekledim.

Kadın benimkilerle ilgilenmeye başlayınca yazımı okuyamadı diye şikayet etti durdu. Ne apartmanı ne dairesi diye sorup sorup durdu. Sonra mahalleyi görünce oralardan buraya kadar bir mektup yatırmaya mı geldin diye aşağıladı. Üstüne yazıma doktor yazısı dedi ki benim yazım bir erkeğe göre cidden güzel bir yazı.
 Bu sorunları bırakıp PTT'den çıkıp kendimi sahafa attım.

Kendimi kitaplar içinde kaybettim. Onlarca almak istediğim kitap gözümün önünde eski basımlarıyla.. Girişimde aklımda bir çok kitap vardı almak istediğim ama Soljenitsin'i görünce hepsini unutup onu aldım. Ağustos 1914 ve Kanser Koğuşu'nu aldım. Kitaplar arasında kaybolmuşken eski kalın kırmızı kapaklı üzerinde hiçbir şey yazmayan bir kitapla karşılaştım. İlk sayfasını açtım "15 Kasım 1977 Arkadaşım Naim'e en içten sevgilerimle" ve bir imza. 15 Kasımı görür görmez aldım. Ben doğmadan tam 18 yıl önce biri bu kitabı arkadaşı Naim'e hediye etmiş. Almasam olmazdı. Kaptanlar ve Krallar diye bir kitap. Doğrusu bu kitaba da doğum günümde başlamayı planlıyorum. Anlamı olsun kitabın diye^^

Çıktım kitaplar poşetime sığmadı. Bir parka geçtim tahta banklardan birisine oturup poşetten tek tek kitapları çıkardım. Poşete düzgünce yerleştirmeye çalışırken yaşlı bir amca geldi. "
-Kim bu kitapların yazarı?
+Soljenitsin,Tolstoy,Dostoyevski gibi rus yazarlar
-Aaaaa onlar çok eski yazarlar ama
+Ne varsa eskilerde var amca. Hangi yeni yazar güzel ki?
-Yenilerde de var aslında okursan..
+Ben eskileri seviyorum,eski kitaplar,eski müzikler. Eskilerin tadı başka.
-Orası öyle
+İsterseniz gelin oturun.
Sonra oturduk amcayla. Oda kendinca bir kitap yazmış siyasetle alakalı,çoğu insanın bilmediği olaylar varmış.  Anlattı. Bir sürü siyasetle alakalı şey anlattı. Hedefimi sordu. Hangi okula gittiğimi sordu. Suriye'de çıkan savaşla ilgili birçok şey anlattı. Benim siyasetle aram pek olmadığından sadece dinlemek ve "Evet haklısınız" demekle yetindim. Siyaset felsefesini severim ama siyaseti sevmem.
Kitap okumayan yeni nesilden bahsettik. Sayısız kitabının olduğunu ama çocuklarının ve torunlarının kitap okumadığından yakındı. Ben ölünce kitaplarım ne olacaklar diye dertlendi. En son "Yeni nesilin sonunu Allah hayır etsin,gelecekleri belirsiz" diyerek kalktı yanımdan.

Bende kalkıp yürümeye devam ettim. Yolda bir kafenin önüne maymun bağlamışlar. Gidip kafasını okşayacaktım elimi tuttu. Bakıştık maymunla sonra elime sarıldı. Kolumu ısırdı koluma tırmandı. Oradan geçen iki kadın ısırmasın aman aaayy diye ortalığı karıştırmaya çalıştı bende "Hayvan bu insan değil ki ben ona zarar vermeden ısırsın" dedim. AMA NASIL HAVALIYIM.


Eve dönerken çok sevdiğim uzun zamandır girmediğim kafenin önünden geçtim. Girip kitaplardan birine başlamayı düşündüm. Tam kapıya geldim vazgeçtim. Neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum ama ayaklarımg geri geri gitti. Eve döndüm bende.

Kitaplarımı eve getirip kitaplığımın en güzel yerine koydum. Ama nasıl güzeller nasılda yaşanmışlık kokuyorlar!

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Aylar ardından hello blogspot!

En son Adıyaman'a gitmeden önce yazmışım buralara. Tam bir aydır elimi sürmemişim. Bir kaç yorum geldi nerelerdesin diye. İşte geldim burdayım ben bu işte ustayım.

Yaptıklarımı anlatmadım değil aslında ama Tumblr'a yazınca burası çok boş kaldı. Aslında şöyle bakınca zaten anlatabileceğim bir şey de yok öyle aman aman.
Günlerim film izleyerek kitap okuyarak yeni müzikler keşfederek geçiyor. Her gün evde anca bu kadar eğlenebiliyorum. Dışarıda hava 50 dereceyken ben klimalı odadan çıkmaya korkuyorum. Bisiklet bile sürmeye gitmiyorum o derece sıcak. (Gittim bisiklet sürmeye o kadar sıcak ve terledim ki nemden nefessiz kaldım 15 dakika içinde eve döndüm) 

Bugünde sabah uyanıp kitap okudum. Kitaplarım döndüğümden beri uzadıkça uzadı. Normalde her gün 100 sayfa okurken buraya döndüğümden beri 35i geçemedim. Okuduğum kitapta öyle çok ağır değil her zaman okuduğum sıradan Rus klasiklerinden realist kaliteli bir roman. Bence sorun beynimin içinde zıplayıp duran düşünceler ve sıcak. Çünkü gayet iyi gidiyordum Bodrum'dayken. Her şeyden uzak. Sakin. Tek sorunum saat kaçta denize gitsemdi. Burada öyle mi? Her an anneannem gelip bizi dikizleyecek diye gerilmeden oturamıyoruz. 

Kafamın içinde onlarca düşünce dönüyor. Bir çok kurgu geliyor. Yapmam gereken o kadar şey varken sadece düşünmekle yetiniyorum. Yazmam gereken bir çok mektup,bitirilmeyi bekleyen kitaplarım varken ben tüm gün hiçbir şey yapmadan öylece oturuyorum. Yazı bile yazmayı bıraktım işte. Her şeyi çok boşlar oldum. 

Başlamam lazım. Yüzmeye,spora ve dershaneye başlamam gerek artık. Tüm günümü evde hiçbir şey yapmadan geçirmemem gerekirken ben beynimi kemiren düşüncelerle mücadele etmekten hiçbir şeye odaklanamıyorum. Belki de bu yüzden yazmıyorum artık. Çünkü ben burada mutsuzluğumu ya da yaşadıklarımı değil mutluluğumu yazmak istiyorum. Bu konuya fazla girmiyorum. 
Konudan da uzaklaştır baya neyse konumuza dönelim geri.

Yapmam gerekenlere başlamam gerek diye düşünüp havuza kaydolmak için kan tahlili yaptırdım. Değerlerim de gayet iyi çıktı. Sağlık raporum hazır. Yarın da gidip kaydımı yaptırırım herhalde

Shrek'in ilk iki filmini izledim. Zaten önceden de izlemiştim. Şimdi sıra öteki izlemediklerimde. Yarın da onları izlerim büyük ihtimalle. Shrekten sonra Buz devri,toy story,wall-e diye giderim. Animasyon filmlerini izlemeyi çok ayrı seviyorum. Kaç yaşına gelirsem geleyim eğleniyorum izlerken. Küçükken çizgi film izleyemeyeceğim diye büyümekten korkardım. O derece seviyorum izlemeyi. 

Bugün yemek yaptım. Yemek yapmak,mutfakta zaman geçirmek benim için çok  büyük bir tutku. Nasıl desem sanat benim için. Resim çizemiyorum belki sesim de güzel değil şarkı söyleyemiyorum ama yemek yapıyorum ve yapmayı seviyorum. Arkadaşlarımla bir araya geldiğimde çoğunluğu kız olsa bile yemeği hep ben yaparım. İlerde aşçı olsam. Bir gemide aşçılık yapsam. Hem mesleğimi sevsem hem çok para kazansam.. Neyse bırakalım bu hayalleri

Tavuk göğsü mantar yemeği ve makarna yaptım. Can sıkıntısından. Sonra bulaşıkları yıkadım. Tezgahı temizledim düzelttim. Mutfağı sildim. Tüm günümü mutfakta geçirdim. Zaman ne hızlı akıp geçti. 

Birde bugün Adanadaki tek sahafın da 2-3 hafta sonra kapanacağını öğrendim. Onun hüznü içerisindeyim. Halbuki o bizim Özber abimizdi. Ne güzel gider sohbet ederdik eski,ciltli kitap alırdık. Daha bana daktilo bulacaktı. kapanmasa keşke. Zaten bir tane var oda kapanıyor.. Acımız büyük.