27 Ağustos 2012 Pazartesi

Sonra dershane başlar

Artık resmen YGS-LYS öğrencisiyim. Bugün de dershanemin sınavı vardı. Dershane başlamadan dolabıma yeni bir kaç parça eşya alındı,ilk izlenim önemlidir diye düşünüp 1 haftadır yağlı bir şeyler bile yemedim yüzümde sivilce mivilce çıkmasın diye ama inat ya yine çıktı bir tane. Zaten en olmadık zamanda çıkar bu sivilceler. Bazı insanlarda aynı bu sivilceler gibi,hiç olmaması yerde biter zaten. Neyse

Sınavdan önce tabi ki her liseli ergen gibi bende aynı dershanede olduğum arkadaşımla erken buluşma kararı alıp görüşme yeri planlamıştık, orada görüştük. Hatta ben ona bir jest yapıp elimde iki browni intense ile gittim,sınava mutlu girelim diye. 3 aydır görüşmemenin verdiği özlem birikmiş dedikodular derken dershaneye vardık. 

Ayrıca erken gitmemizin bir nedeni de bu yıl ki "cici" arkadaşlarımızla tanış...... Tabi ki de değildi. Girişteki o dershanenin öğrencilerinin takıldığı yere oturup girenleri kesecektik. Dershane demek yeni ortam demek,ve biz yalnızlar için yeni bir sevgili kapısı demek. Ona uzun boylu geniş omuzlu bir erkek bana da beyaz tenli uzun bacaklı bir hatun aramak için oturduk. Fakat dershane dershane değil kezban kampı mübarek nerede saçma insan var dershaneye doluşmuş. Büyük hayal kırıklığı. Sonra Ali ve Hande'nin qözyaşları AqaRrrr :((88

Derken sınav geldi,sınav kolaydı. Matematik ve coğrafya hariç yaptığım soruların çoğundan eminim. Doğrusu bu kadar kolay geçeceğini de düşünmemiştim. Ama matematik ve coğrafya görmeyişimizin eksikliğini her sınavda görüyorum,bu beni üzüyor ve okul idaresinin sülalesine ana avrat sövüdürüyor.. Bu konuya girmek istemiyorum.

3 aydır görüşmeyen iki arkadaş olarak gidip oturduk sohbet muhabbet derken baya zaman geçirdik. Biraz kafa dağıtmış oldum. Uzun zamandır dışarı çıkmıyordum sosyalleşmiş oldum. Dershane başladı zaten haftanın üç günü dershane var 3 günü dışardayım hadi bakalım.

Ama asıl merak ettiğim sınav sonucum. Eğer ilk sınıfta olmazsam kendimi intihar ederim sanırım. Yani o kezbanlar beni geçemez değil mi en birinci benim ne de olsa yaz tatilinin gelmiş olması en birincinin ben olduğumu değiştirmez 
(Egolarını kendi kendine şişirdi,gidiyor)

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Another Brick in the Wall

Kardeşim bayramda her çocuk gibi bir sürü patlayıcı madde almış ama hepsini patlatamamış. Gelmiş bana dert yanıyor. Bende ders çalışmaya çalışıyorum.. İlkte kovdum odamdan "Ya bi git ergen misin çocuk musun belli değil arasında kalmışsın test çözüyoz şurda!11" diye atarlandıktan bir süre sonra geri çağırdım.

"Ne var patlayıcı maddelerinden? Gel yakıp yandaki okula atalım." deyip hemen Another Brick in the Wall'u açtım. Bir yandan penceremden okula torpil atıyoruz bir yandan Pink Floyd çalıyor çılgın atıyoruz evde kkjhfdgkjsd

Okulu bombalamış kadar stres attım ama teşekkürler bayramda satılan patlayıcılar teşekkürler ergen kardeşim.

24 Ağustos 2012 Cuma

Zaman ellerimin arasından su gibi akıp geçiyor..

En son telefonuma gelen mesajın ardından 8 gün
En son sevgilimin oluşunun ardından 1 yıl
En birine gerçekten güvenişimin ardından 9 ay
Birini karşılıksız sevmenin ne demek olduğunu öğrenmemin ardından 8 ay
Birine sarılıp her şeyi unutmamın ardından 11 ay
Biriyle yağmurda ıslanışımın ardından 9 ay
En son bisiklete binişimin ardından 25 gün
En son kitap bitirişimin ardından 13 gün
En son bir bira açıp bir arkadaşımla sohbet edişimin ardından 1,5ay
Farklı bir şeyler deneyişimin ardından 12 gün
Birini tüm hücrelerimle sevişimin ardından 4 yıl
Birini özleyişimin ardından 2 saat
En son ağlamamın ardından 12 gün
En son gökyüzünü izleyişimin ardından 1 hafta
Gerçek bir arkadaşa sahip olmadığımı hissedişimin ardından 49 dakika
En son film izlememin ardından 5 saat
Biriyle birlikte oluşumun ardından 27 gün
Biriyle ilgili hayaller kuruşumun ardından 1 ay
Gerçekten yalnız olduğumu fark etmemin ardından 6 ay
"Hadi dışarı çıkalım stres atalım" diyecek bir arkadaşımın olmadığını görmemin ardından 7 ay
Kendimi avutmayı bırakışımın ardından 1ay
Kendime sitem edişimin ardından 2 saat
Birini isteyip elde edişimin ardından 3 hafta
Her şeye ilgisizliğimin başlayışı ardından 5 ay

Geçti
Ve bütün bunlara rağmen yaşıyorum. yalnız değilsin diyorsunuz ya hani,işte ben yalnızım. Eğer yatağa girdiğinizde düşünüp mutlu olabileceğiniz bir şeyiniz yoksa yalnız ve mutsuzsunuzdur. 
O kadar zaman geçiyor herkes gidiyor,kimisi geri dönüyor kimisiyse devam ediyor yaşamına. Bende devam ediyorum. Buna nasıl devam etmek denilirse. Hayatta olmam yaşıyor olduğum anlamına gelmez. Söyleyeceklerim bu kadar.

19 Ağustos 2012 Pazar

Bayram gelmiş neyime?

Zaten dünden belliydi korkunç bir bayram geçireceğim. Yeni eve 2 ay geçmesine rağmen hala alışamadım ben. Dede ve neneyle birlikte yaşamak o kadar zor ki.. Arada kuşak farkı değil kuşak-lar farkı var bir türlü anlaşamıyoruz. Onlar hâlâ o eski dünyada yaşıyorlar. Biz onlara göre fazla ilerideyiz. Değiştirmek de imkansız,bizim onlara ayak uydurmamız da. İki arada bir derede yaşıyoruz hep beraber..
Dünde dedem taktı kafaya seni bayram namazına kaldıracam diye. Ne namazı allasen dede ya? Neyin namazı? Ben zaten öyle dini bütün bir insan değilim,normalde namaz kılmıyorum birde erkenden kalkıp mı kılacam? Neyse ki anneannem bir şeyler uydurmuş kaldırmadı sabah beni bir yere.

Ayrıca eğer sizde benimle aynı dertten muzdaripseniz o yaşlılara iyi bakın. Çünkü anneannem geçen ameliyat oldu belinden. Durumu iyi,eve geldi. Eve geldi ve hasta ziyareti denen illeti de yanında getirdi. Hayır kadın hasta siz niye kadını ziyarete geliyorsunuz ki!? Hasta dinlenmesi lazım siz gelip yoruyorsunuz. Hasta ziyaret edilmez yahu. Ben hastalanırsam kimse etmesin beni ziyaret. Bırakın dinleneyim sakin sakin. 

Kapılar hiç susmak bilmedi. Bir de yaşlı kesim olduğu için gelenler. Evlerimiz de yanyana olduğu için gelen bizim zile basıyor bilmediği için. Kimisi de hem bizim zile hem anneannemlerin ziline aynı anda basıyor (Pişkinlik+Yüzsüzlük) Ve bizde tatilde olan iki kardeş sinir krizleri geçiriyoruz..

Bayramın o yüzden çok farkı olmadı. Gelen giden kolonya şeker. Yaşlılar geldikçe ellerini öptürdüler. Ellerini öptürüp para vermediler. "Hayır madem para vermeyeceksin niye elini öptürüyorsun yarraaaaam" dememek için kendimi çok tuttum çok! 

Birde babaanne ve dede ziyaretine, köye gittik. Onlar kendi hallerindeler babaannem zaten sessiz yaşlı sakin eve alıp beslemelik. Bizde kalırdı hastaneye şehre geldiği zaman,televizyonda izdivaçı açar izlerken oturarak uyurdu. Uyurken birde gülümserdi çok sevimli gelirdi bana. 
Köyün olmazsa olmazı olarak divana uzanıp ağacın altında uyudum. Uyandığım zaman gitmeye hazırlanıyorduk. Ama o nasıl tatlı bir uykuydu.

Bu bayram da harçlık verenim olmadı. Sadece babam ve dedem verdi. Oda 80 liraya tekabül ediyor. Neyse beni bir süre idare eder. Zaten dershane açılıyor bayramdan sonra. Dershanenin açılması demek annemin düzenli harçlık vermesi demek. Şimdi 80 liralık hazinemle hangi kitapları alacağımı düşüneyim...

14 Ağustos 2012 Salı

Hepimiz iki kişiyiz.

İnsanlar iki kişidir. Oldukları kişi ve göründükleri kişi. 

Kimse olduğu gibi görünmez ya da göründüğü gibi olmaz. Olduğu kişi vardır,birde göründüğü kişi.

Göründüğümüz kişiyi daha sıklıkla oynarız. Arkadaşlarımızın yanında,okulda,yolda,işte hatta evde bile zaman zaman göründüğümüz kişi. Konuşan gülen eğlenen insanları seven ve buna benzer şeylerden haz duyan.. 
Hobilerimiz,sanat anlayışımız ve buna benzer her şey göründüğümüz kişidir. Çoğu arkadaşımıza da hep bu yüzümüzü gösteririz. Bu bizim maskemizdir dış dünyaya karşı bir nevi. 

Birde olduğumuz kişi vardır. Benim "gerçek ben" olarak adlandırdığım kişi. Bütün gün sonunda odanıza girip üstünüzü değiştirirken göründüğünüz kişiyi de katlayıp dolaba kaldırdıktan sonra olduğunuz kişiyle başbaşa kalırsınız. 

Göründüğünüz kişi ne ise olduğunuz kişi o değildir. Mutsuz,huysuz,sıkılgan. Yalnız. En çokta yalnız. Tamamen "ben"den oluştuğu içinse bencil. Bir insan "yalnızım" diyorsa olduğu kişiden bahsediyordur. Çünkü hiçbir insan yalnız değil. Toplum içinde yaşıyoruz yanımızda kimsenin olmaması imkansız. Ama birinin yanında olması demek bazen sizi anlaması demek değildir. 


Göründüğü kişiye daha çok zaman ayıranlar,arkadaş ortamları oldukça geniş,çevreleri kalabalık ve -iyi gününde- dostum diyebileceği onlarca insana sahip olan kişiler. Düşünmekten çok konuşabilenler. Her şeyi fazla umursamadan yaşayabilenler. Olduğu kişiye zaman ayırmayanlar. Olmak istediklerine odaklanmaktan asıl olduklarını unutmaya yönelenler. Sadece uyumadan önce o kişiyle karşılaşanlar.
Olduğu kişiye zaman ayıranlar ise yalnız olan insanlar,düşünmekten beynini patlatanlar. Göründüğü kişiye önem vermek istese bile veremeyenler. 

En çokta olduğu kişiyi yaşamayanları anlamıyorum. Göründüğün kişi bir yere kadar yanında olur ama olduğun kişi hep bir yerlerde olur. En son bir yerde patlak verir. Sonra göründüğün kişiye dönüp baktığında koca bir hiçliğin ortasında bulursun kendini. Kendi istediğin gibi değil herkesin istediği gibi yaşadığını farkedersin,tüm yaptıkların bütün hedeflerin anlamsızlaşır. Ve yavaş yavaş olduğun kişiye yönelirsin ya da bunu hiç olmamış gibi düşünüp kendini inandırdığın o yalana devam edersin.

10 Ağustos 2012 Cuma

İyi geceler sayın okuyan, sizinle yatmış mıydık?

Dünden planlayıp Kardelen'le görüştük. 2 gündür kısır yapmaktan kısır olacam diye korkuyorum. Kısır var deyince Kardelen dine imana döndü gitti iki rekat namaz kıldı. Bu kadar dindar bir nesili doyurmak da bana düştü. 

Kısırı büyük bir afiyetle mideye indirdi minik yövrüm. Birbirimize aldığımız kitapları verdik. Bir kitabı çok aradığını söylemişti,bende o kitabı sahaftan alıp "Kitap satılmış şansına küs :(" demiştim. Tabi kitabı satın alanın ben olduğunu söylemedim.Görünce ağzından gökkuşakları çıkardı. Mutluluk saçtı. O da bana Dostoyevskinin puşkin üzerine konuşmalarını almış. Biliyor çünkü benim Rus klasiklerini sevdiğimi. Birde Savaş ve Barış'ı bitirip boşluğa düştüğümü bildiği için kafa dağıtırım diye Bukowski'nin kitaplarını verdi. Zaten her şey Ekmek Arası'yla başlamıştı.. Neyse

Kaybedenler Kulübünü izleyelim dedik. Baya da eğlendik. Nejat İşler'in oyunculuğuna oldum olası hayranımdır zaten. Ayrıca adamın Kaan rolündeki rahatlık içten içe insanı sinir etse de samimi geliyor ya hani,onu seviyorum filmde.

Filmi izleyince Altı Kırkbeş'ten almak istediğim kitaplar aklıma geldi. Hazır şu aralar param varken onları alayım unutmadan. 

Film bitince dışarı çıktık Kardelen'le. Bira açtık (Yalnız ne büyük cesaret elimizde bira gayet rahat bir şekilde ramazan ayında yolda yürüdük) Bira bitince biranın etkisiyle gelen o hafif rahatlık. Lacivert gökyüzü. Yıldızlar. 

Kardelen'den ayrılıp eve dönerken başladım Factotum'a. 20 dakika 30 sayfa nasıl bitti gerçekten anlamadım. Metrodan indim. Baktım etrafta molotof kokteylleri polis panzerleri. Olay var. Yaşadığım şehir karışık bir şehir. 
Anlamıyorum insanlar neden barış içinde yaşamak yerine böyle bölücü eylemlerde bulunuyorlar. Tamam faşizme bende karşıyım ama bölücü eylemlerle faşizm devrilemez ki. Tam tersine birlik olup örgütlenerek devrilebilir. Taşla sopayla molotofla değil,politikayla devrilir. Ah keşke bunu o taş atan molotof atan biber gazı yiyen insanlara da anlatabilseydim. Barış ortamında herkes mutlu olabilir. Şimdi polis tanklarına taş sopa atınca ne değişiyor ki? Aslında zaman zaman hak vermiyorum da değil. Düşünsenize size sürekli ikinci sınıf insan mualemesi yapılsa,dışlansanız,kendi dilinizde kendinizi ifade etmeniz izin verilmese. Belki o zaman sizde isyan çıkarırdınız. Siyaset felsefesini seviyorum ama işte ülkemizdeki siyaseti konuşmayı sevmiyorum.


 Bu akşam bu blogu Montana Çetesi'ne, hayatı ve kadınları öğrendiğimiz ve hala öğrenmekte olduğumuz Kadıköy sokaklarına ve şehrin bütün kötü çocuklarına adadık. Hem de hiç tereddüt etmeden. Burada sizinle sabaha kadar olmak isterdik ama, takdir edersiniz ki sayın okuyanlar, bizim de bir seks hayatımız var. İyi geceler sayın okuyanlar. Tabi eğer böyle bir şey mümkünse.