30 Aralık 2011 Cuma

Mesafeler olan ilişki istemedikçe durmadan uzaktakilere aşık oluyorum.

En sevdiğim insanlar hep bana uzaktı. Yanımda o kadar gereksiz insan varki.. Ben bu durumdan bıktım artık. Rahat 5 yıldır hiç yanımda beni o kadar mutlu eden biri olmadı…
Hep uzağımda hep uzağımda… İlkte belki sorun olmuyor ama herkesin uzakta olması. Ona sarılmak istediğinde sımsıkı sarılıp kokusunu içine çekememek kötü.
Ama ne yaparsam yapayım gidip uzaktaki birini buluyorum. Yine umutlar,hayaller yıkılacaklar biliyorum. Bildim bileli uzaktaki sevdiklerimde hayaller kurarız ve onlar bunları gerçekleştirmeden siktir olup giderler.
Belki bu sefer belki bu sefer demekten bıktım ama bilmiyorum. Sevdiklerimin yanımda olmamasına fazla alıştım ve bu durum beni asosyalliğe götürüyor.
Mesela hiç aşık olduğum biriyle bir şeyler yapmadım. Şimdiye kadar aşık olduğum hiçbir kişiye doyasıya sarılamadım ben… Ne kadar acı biliyor musunuz? Ona o kadar sarılmak isterken onun uzakta olması. Sarılsanız dahi zamanın kısıtlı olması.
Yanımdaki insanlarla yetinmeye çalıştım ama olmadı. Çünkü etrafımdaki insanlar hayatımı renklendirmiyorlar aksine sıkıcı hale getiriyorlardı. Bar mı? cafe mi? disko mu? sevişmek mi? hepsini yaptım ama işte yanında istemediğin insanlar olunca o kadar angarya oluyor ki bunlar.
Ve ben bir daha uzakta kimse olmayacak derken; Keşke şimdi yanında olsaydım’la başlayan kalıpları kurmaya başlamıştım bile.

25 Aralık 2011 Pazar

Siz horul horul uyurken ben matematikten özel ders aldım.

Dilci olunca iki yıldır Matematiğin M'sini görmüyoruz. Annemde Final dershanesiyle konuşmuş sadece Sayısal derslerden YGS'ye yönelik özer dersler mi ne alacakmışım. İlk matematik dersimde bugündü.
Uzun zamandır dışarı çıkmadığım için bindiğim tek toplu taşıma aracı okul servisi. Yollar değişmiş otobüs istikametleri değişmiş. Bende bilmiyordum tüm Adana'yı turladık sağolsun şoför amca.
Gittim hocaya anlattım durumumu. Başladık sayılardan. Çat çat soruları çözdüm,formülleri aklımda kaldığınca yazdım. Adam şaşırdı. "Sende matematik potansiyeli var. YGS'de 30 soru kesin yaparsın." demesiyle beraber bende bir Fuck yeah bakışı oluştu.
Çıktım dersten. Saat daha 11 buçuk. Eve yürüyerek gidebilirim dedim. Güneş samimiyetsizce ışıldıyor. Güneşli olmasına rağmen hava soğuk.. Önce biraz üşüdüm. Üşümek çok güzel bir duygu. Tüm bedeniyle hissedebiliyor üşümeyi insan. Yürüdükçe açıldım. Gevrek bir simit aldım. Yürüdüm yürüdüm.
Bulutları izledim. Kafamı kaldırarak yürüdüm. İnsanlar garip garip bana baktılar. Ama onlar çok şey kaçırıyorlardı farkında değillerdi. 
Bulutları izlemiyorlardı. Bu dünyaya bahşedilmiş en güzel şeyleri umursamadan işlerine devam ediyorlardı. Üzüldüm hepsine. Bulutlar bu dünya için fazla güzeller ve mutluluk bulutlarda.
Yürürken yolda kazak satan bir amcadan sırf rengi lacivert diye iki kazak aldım. İlkte o kadar çok beğenmemiştim ama eve gelip deneyine beğendim. Mağaza mağaza gezsem o renklerde bulamam ama yoldaki amcada çok güzel renkler vardı. Hemde 10 lira. Yanımda daha para olsaydı hepsini kucaklayıp eve götürürdüm sanırım. 
Neyse işte ben bu azimle biraz matematik testi çözeyim en iyisi.eheh

24 Aralık 2011 Cumartesi

Şu konuya açıklık getirelim.

Hristiyanlar ocak ayında Hz. İsanın Doğumunu kutluyorlar evet. Madem onlar bir "peygamberin" doğumunu kutluyor. Biz neden kutlamayalım ki?
Müslümanlık sadece Hz. Muhammet'e değil bütün peygamberlere iman etmekse madem. Bizim Hz. İsa'nın doğumunu kutlamamız kadar normal bir şey yok. Sonuçta kutlu doğum haftasında da Hz. Muhammet'in doğumunu kutluyoruz.
Yeni yılı kutlamak kafirlik değil,Hz. İsa'nın doğumunu kutlamak hiç mi hiç değil.
Çok sinir oluyorum her yıl her yıl bu olayın gündeme gelmesine çünkü.

Bugün kendime farklı bir cumartesi yaşattım

Sabah uyandığımda eşofmanlarımla özel derse gitmek yerine üstümü değiştirdim. Farklılık olsun istedim bugün. 
Özel dersten sonra Begüm'ü ayartıp dışarı çıkarttım. Asosyalliğimi yenmem gerek artık. 2 aydır bir insan yüzü görmedim yahu. Ev okul özel ders üçlüsünde geçiyor hayatım. Çıktık. Begüm her zaman olduğu gibi üşendi bir şeyler yapmaya; o gitti, ben tek kaldım. Tek yürümeyi her zaman biriyle yürümeye tercih etmişimdir zaten.
Bugün kendime farklılıklar yaşattım. Bir sürü mağazaya geçtim. Sıkılana kadar bir şeyler denedim. Bunun farklı rengi yok mu? Şunun şurası şöyle olanı yok mu gibisinden saçma salak sorular sorup beğenmedim hiçbir ürünü. Binlerce insan gördüm. Herkes zevkle alışveriş yapıyorlardı. Ben kendimi zorlaya zorlaya mağazaları gezerken onlar hobareyy diye mutlu mutlu geziyorlar. Sanırım aramızdaki fark bu. İnsanlar dışarı çıkarken süsleniyorlar. Çok garipsedim neden bilinmez.
Bugün kendime farklılıklar yaşattım. Dışarıda yemek yedim. Pek sevmem dışarıda yemeyi ama bu sefer dışarıdan yiyeyim dedim. Yediğim dönerin tadı da gayet damağımda kaldı. Ama çok şiştim,o son lokmayı yememeliydim.
Bugün kendime farklılıklar yaşattım. Kitapçıları gezdim. Her yer bestseller kitaplarla dolmuş taşıyor. Bir Tolstoy bulacam diye ebesinin nikahındaki kitapçılara gittim. Herkeste bir dizüstü edebiyatı furyası zaten. Okumayın demiyorum çünkü bende okuyorum ara sıra eğlenceli kitaplar yani hakkını yemeyelim. Ama bir kitapçıdan da gidip 10 kitap alıyorsanız 10 tanesi popüler kitaplar olmasın bence..
Bugün kendime farklılıklar yaşattım. Onlarca hayatımın aşkıyla göz göze geldim. Bir sürü güzel gülen insan gördüm,apaçileri gördüm. Her yer tiki dolmuş bunu farkettim. Hatta boyutu aşıp bazen renkli gözlü insanlara yiyecekmiş gibi baktım. Bunların dışında "o"nunla ilk bardakta mısır aldığımız yerden,ilk ıslandığımız yerlerden geçtim. Hiç üzmedi beni. Ben gözlerimin dolar diye düşünüyordum ama kalbim o kadar taş bağlamış ki hiçbir şey hissetmedim o yanımdayken anlamı olan yerlerden geçerken. Neyse.
En son ayaklarım bana itaat etmeyi kesince eve geldim. Sadık dostum yalnızlık kapıda karşıladı beni büyük bir mutlulukla. Kendisi de farkında çünkü ne kadar yakınsam dahi beni tek mutlu eden o. Oturdum kendime bir yorgunluk (sütlü) kahvesi yaptım. Kahvemi yudumlarken müziğimi açtım.. 
Mutluluk benim için dışarıda değil. Veya insanların arasında değil. Bugün bunu daha iyi anladım. Mutluluk benim için müzikler eşliğinde hayal kurmak,kitap satırlarının arasında kaybolmak.. Ben yalnızım ve yalnızlığımla mutluyum. Evet bunu bugün çok daha iyi pekiştirdim.

22 Aralık 2011 Perşembe

Bazen evdeki ergen ben miyim annem mi anlamıyorum

Okul açıldığından beri odamdan çıkmıyorum. Annemler gelene kadar ya pc başındayım ya kitap okuyorum. Onların gelmesiyle her şey kalkıyor test kitapları çıkıyor. Tabi onlar benim tüm akşam boyunca test çözdüğümü zannediyorlar. Neyse
İki dakika yanlarına gidiyorum biraz konuşmak için. Dizi izliyor genelde. Daha gitmemle beraber şunu getir şunu götür bir şeyler istiyor benden. Sinir ediyor bu durumda beni. Zaten gün içinde görüşmüyoruz yanına gittiğimde de bir şeyler istiyor konuşmaya fırsat vermiyor. Aaaaa olmaz böyle.
Bunu dün akşam söyledim. Söylemez olaydım “oğlumuzdan bir şey isteyemeyecek miyiz biz kim için çalışıyoruz rerörerörerörerö” 
Atarlanmaya başlayınca kapımı kapadım uyudum ben. Yarım saat susmamış. Beyler :(
Sabahta uyandım uyanır uyanmaz bağırmaya başladı zaten içinde kalmış kadının dünden bugün patladı. Okula gidene kadar hiç susmadı.. Kahvaltıda etmedim bu yüzden. 
3 gün konuşmayacakmış benimle. Hadi bakalım bu 3 gün evde huzur var.  Zaten haftasonu doğru dürüst evde değilim hobareyyy!

20 Aralık 2011 Salı

En birinci benim !

6.sınıftan 10.sınıfa kadar olan öğretim hayatımda hep sınıf ikincisi oldum. İkincisi derken sanmayın aramızda çok fark vardı. Hep çekişmeli giderdik ama genelde birinci olan burun farkıyla geçerdi beni. Bu benim kara talihim diye düşündüm. Ömür boyu ikinci olacağımı bile düşünüyordum orta okuldayken.
10.sınıfa kadar 2.likle geçti. Bu yıl 11.sınıfa geçerken sınıf birincisi olan çocuk üstün zekasından dolayı kolejden %100 burs kazanınca (O sınava da beraber girmiştik bende yine ikinci olmuştum. Diyorum ya kaderim.) nakil olarak o okula gitti. Birincilik tahtı da bana kaldı.
Ve kara talihimi yendim. BİRİNCİ OLDUM!!111
Bu yılda geçen seneye göre biraz daha sistemli çalıştığım için notlarımın daha iyi olduğunu farkettim. Olay çok çalışmak değil,düzenli çalışmak. Bunu bu yıl çok daha iyi anladım. Her gün 34897 saat çalışmak yerine günde 1-1,5 saatimi ayırıp çalıştığımda bilgiler daha kalıcı oluyor. Deneyin %100 çalışıyor.
İşte bugünde okul dereceleri açıklandı. Okulda 7.olmuşum. İlk 5 dünyadan soyutlanmış kısım istesemde giremem bence. Sonrasında da 7.likle ben geliyorum zaten. İkinci yazılılara belki zorlarsam ilk 5e girerim (He ali he) 
Bu arada bugün İngilizce yazılısından de 92 aldım. Amına koyayım ki yine sınıf ikincisiyim. Anıl denilen -buraya 7 sülale küfür gelecek- 93 alarak beni geçti. Tamam.sakinim. O sınıf 4.sü oldu zaten bokumu yesin.
Ne olursa olsun en birinci benim!111

18 Aralık 2011 Pazar

Hayalimde bir pazar var.

Yanında uyanmak çok güzel bir duygu sevgilim. Güne senin kokunla başlamak,senin yanında mutlu bir şekilde uyanmak o kadar güzel ki..
Uykucusun bilirim. O yüzden kahvaltıyı hazırlama görevi hep bana kalır.
En sevdiğin reçelleri hazırladım,sevdiğini bildiğim için krep yaptım. 
O kadar tatlı uyuyorsun ki kıyamadım uyandırmaya. Yanına kıvrıldım uyurken senin masumluğunu izledim.. Zaman nasıl geçti anlamadım, sen uyandın.
“Hadi bakalım uykucu şirin,kahvaltı hazır doğruca masaya” desem dahi sen kollarımdan tutup geri çektin yatağa öpüp durdun beni. 
Sonra beraber kahvaltımızı ettik. Televizyonda rastgele açılmış bir kanalda haftasonu haberlerini izlerken.. Kahvaltı ederken sen beraber başlayıp yarım bıraktığımız bir filmi izleyelim dedin her ne kadar sevmesemde kıramadım seni,tamam dedim bende.
Kahvaltıyı bitirdik,bulaşıkları yıkadık. Üstümüz başımız köpük oldu sayende. Ama eğlendik.. Dedim ben sana deterjanla oyun olmaz diye sen beni dinlemedin.
Kurulduk koltuğa sarıldık birbirimize başladık izlemeye. Kalp atışların.. İlk defa bu kadar yakından dinliyordum. O kadar ritimli bir şekilde atıyordu ki.. Sanki bir şeyler anlatmak istiyordu. Saatlerce kalp atışlarını dinleyebilirdim. En sevdiğim melodilerden dahi daha güzel..
Bu kadar hayal yeter.sıradan bir gün. Yalnız uyandım,gidip kitap okuyacağım birazdan. Yine kimse yok. Yine yalnızlığımla başbaşayım.

13 Aralık 2011 Salı

Oturdum ve mesafelerden çektiklerimi düşündüm.

Hiç görmedin belkide onu. Kokusunu içine çekmedin,sarılmadın ama güvendin,sevdin,aşık oldun ona.Yanındaymışçasına güvendin.
Her şeyini ona bağladın. Hayaliyle uyudun,yeni umutlarla uyandın.Aslında sevgilin yastığınla duvarlar olmuştur senin için. Onu istedikçe yastığına sarılır onu görmek istedikçe duvarlara bakarsın. Boş boş dalıp gidersin. Aklında sadece o vardır. Etrafında milyonlarca insan varken sen en uzaktakini seversin. İnsan işte hep ulaşamayacağını istiyor.

Sayfalarca kitap okursun,saatlerce müzik dinlersin ama aklında ne kitabın cümleleri ne müziğin sözleri vardır,sadece o olur. Belki uzağında ama o olur aklında hep. Saatlerce onunla görüntülü arama yaparsınız mesela ona sarılmak istedikçe ekrana sarılırsın. Ona dokunmak istedikçe fotoğraflarına dokunursun.
Ama ne olursa olsun gülüşü denilen bir şey var mesela. Seni ona aşık eden gülüşü. Her güldüğü anda kilometrelerce öteden kalp atışlarını hızlandıran,nefesini kesen gülüşü.O öyle gülerken onu öyle öpmek istersin ki…
Yeri gelir ağlarsın. Saatlerce ağlarsın. Sadece onun yanında olmasını istersin. Onun gelip sen ağlarken seni öpmesini,her şeyin geçtiğini artık yanında olmasını söylemesini istersin ama gelmez. Gelemez. Ve sen ağlarsın durmadan,kimseye belli etmeden,gizli gizli…

12 Aralık 2011 Pazartesi

Siz siz olun kıçınız açık yatmayın.

Çok ciddiyim. Hele ki anlatacağım bu ibretlik olaydan sonra yorganınızla çarşafınızla sıkı sıkıya örtün kıçınızı.
Rüyamda sanırım Kurban Bayramı tam emin değilim. Babamın köyündeyiz amcamlar, yengemler, halamlar, dedem, babaannem, kuzenler..O sırada yağmur bastırıyor hemen içeri giriyoruz bir adam var içeride. Amcamın arkadaşıymış. Adam yabancı zaten. Telefon konuşması yapıyor bir süre. Sonra telefon konuşması bitince adam kendini tanıtıyor bize;“Hi I’m Paul McCartney. I’m member of The Beatles.” demesiyle ben “Pauuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuullll” diye çığlığı basıyorum. 
Oturuyoruz uzun uzun şarkıları ve grup hakkında konuşuyoruz. Benim gözlerim doluyor sohbet ederken.. Biz konuşurken yağmur durmuş yemek hazırlanmış..Yemekte ne var hadi tahmin edin bakalım?
Tamda tahmin ettiğiniz gibi beybilerim. Adana Kebap.Yani oturduk Paul McCartney ile kebap yedik. Tadını çok beğendi “delicious” demişti o sırada hatırladığım kadarıyla. Ama biz Paul’la çok eğlendik. Hem kebabıda çok sevdi.

11 Aralık 2011 Pazar

Süt çocuğu anlayışınıza sokayım bence.

Hiçbiriniz annenizden alkol emmediniz. Hepiniz belirli bir çağa gelene kadar süt içtiniz. Kiminiz sonrasında tiksindi kimisi ise sevdi. Ben seven tayfadanım açıkçası.
Evet 17 yaşıma geldim hala süt içiyorum. Bu eğer çocukça bir davranışsa evet ben bir çocuğum. Hala ergenlikteyim ve kemik gelişimim için kalsiyum almam gerekiyor. Bunu da süt ve süt ürünleri tüketerek karşılıyorum. Hoş kimse alkol içene madalya vermiyorken, süt içen insanlarla neden bu kadar dalga geçiliyor anlamıyorum.
Ve ben özellikle soğuk sade sütü seviyorum, neskuiksiz şekersiz olanından yani. Çocukluktan beri günde bir bardak içerim ve bunun kemik gelişimimde çok katkısı olduğumu biliyorum. Neyse ona buna süt çocuğu deyip dalga geçmeden önce bir bebekliğinizi düşünüp konuşun lütfen.
Nasıl sevmezsiniz anlamıyorum ya oy gideyimde büyük bir bardak içeyim.

Haklısın.

Son zamanlarda çok kullanır oldum bu lafı. “Evet,haklısın.” “Haklısın.” “Tamam,haklısın.” versiyonlarıyla beraber..
Halbuki çoğunun haksız olduğu durumlarda kullandım bunu. İnsanlarla konuşmak istemiyorum artık bunu farkettim. Her şeyi,herkesi haklısın lafıyla geçiştiriyorum.
İnsanların öğüt verici bir şekilde konuşmasını sevmiyorum. Vereceği öğütleri biliyorum. Herkese söylediği,kendinin hiç uygulamadığı öğütler.. Ve haklısın deyip geçmeler..
Zaman zaman insanlar haksız olsa bile haklısın demek,çok güzel bir susturma yöntemi. Deneyin,%100 çalışıyor.

10 Aralık 2011 Cumartesi

En popi Namık Kemal.

Her cumartesi olduğu gibi, Ayşenur ve Kardelen'le bir güzel İngilizce dersine girdik. O mu bize girdi biz mi ona tartışılır tabi ki. 
Malum 2. yazılılar başlıyor. Edebiyatımın çok iyi olduğu söylenemez. E yanımda Ayşenur gibi bu kadar edebiyatla ilgili bir kız olunca yapıştım edebiyat çalıştır diye. Anlattı sağolsun. Çok severim Ayşenur'u. Hayatımda bu kadar sevilesi insan tanımadım. Bu kadar gülen,gülümsemesiyle insanları gülümseten kişiliktir kendisi..
Oturduk Tanzimat dönemine çalışıyoruz. Anlatıyor işte ilk özel gazete ilk edebi roman diye.. Şinasiyi anlatmaya başladı. Yeniliklerin öncüsüdür demesiyle benim aklıma öncü vitaminler (Pro vitaminler) geldi. Pro-Şinasi dedim. Ayşenur baktı baktı.. Sonra bir daha baktı.. Bakışlarında "dünyanı sikeyim liseli" bakışları vardı. 
Neyse devam ediyoruz ilk dönem yazarları bitti. Ben de dedim ki aslında en popi Namık Kemal. Zaten Ziya Paşa'yıda popi yapan Namık Kemal'in ona karşı yazdığı eleştri kitabı. Ahmet Mithat Efendi'de çok post atıyor diye popi olmuş zaten. Yoksa yazmayı bilmiyor ama durmadan yazdığı için. Bunu duyan Ayşe'nin anakartının yandığını,kısa devre yaptığını farkettim. En son "İstanbul Feymi Namık" dediğimi hatırlıyorum da Ayşe ders anlatmayı bıraktı.......
Böyle popili popisiz bir Edebiyat dersinden sonra kalktım eve gidiyorum. Bindim metroya açtım müziğimi binen insanlara bakıyorum,hepsine hayatlar biçiyorum kendi kafamda. Bunun ailesiyle sorunu vardır bu sevgilisinden ayrılmıştır vesaire vesaire. En çokta kalabalık yerlerde insanlara hayatlar biçmeyi seviyorum. Hiç tanımadığım insanlara türlü türlü yaşamlar veriyorum. Bir nevi toplu taşıma araçlarında oynadığım çocukça bir oyun gibi.. 
İndim metrodan canım nasıl çikolatalı şekerli bir şeyler çekiyor. Doğruca A-101'e girdim. Bim'in olmadığı yerde A-101e Abdurrahman Çelebi derler misali. Baktım hiçbir şey çekmedi beni. Çokokrem ve nutellanın olduğu bölüme geldim. Nutella indirime girmiş. 5.85'ten 4.75 düşmüş sudan ucuz(!). Birde kırmızı kutulu halk kahramanı çokokreme baktım.. 500gram çokokrem'le 400gram nutella aynı fiyat olmuş. Çokokreme elim gitti ama dedim siktir et parayı al nutellayı.
Almaz olaydım. Nasıl pişman oldum belli değil. İki kaşıkta bitti zaten göt kadar nutella birde 5 lira para verdim. Bitti hemen. Daha doymadan. Keşke halk kahramanı çokokremi alsaydım. Nutella alıp macera aramasaydım. Bir daha alırsam iki olsun.

9 Aralık 2011 Cuma

Bazen abazanlığım tutuyor..

Tumblrımda geziniyordum. Bir kullanıcının fotoğrafını gördüm. Allahım eridim bittim erimekle kalmadım buharlaştım.. Olm masmavi gözleri var ya.. Sanki bana nispet yaparcasına.. Saatlerdir bakıyorum fotoğrafına bildiğin sapığa vurdum işi. 
Birde beyaz tenli ki oyş allahım. Bir saniye.. Dikkatli baktım da aslında gözleri mavi değilmiş. Ela. Ama mavi gibi. Nasıl hayran hayran bir saattir fotoğrafına bakıyorum belli değil. Aslında öteki fotoğraflarına baktımda aman aman güzelde değilmiş. Sadece gözleri güzel. Ama profil fotoğrafındaki fotosu beni benden aldı.
 Korkuyorum bazen içimdeki sapık potansiyelinden.
Gittim Allem ettim kallem ettim feysbukunu buldum. Ekledim. İzmirde yaşıyormuş. Niye böyle bir şey yaptım bilmiyorum. içimden geldi sadece. Neyse bakalım. Silerim kabul ederse herhalde. Nasıl bir sapık var benim içimde ya :(

8 Aralık 2011 Perşembe

Hayatta en korktuğum şeylerden biriside nefes alamamak.

En son okulda koca bir browni intense’i ağzıma atıp boğulma tehlikesi geçirdiğimden beri en korktuğum şey nefes alamamak oldu.
Düşünsenize nefes almak istiyorsunuz ama alamıyorsunuz. Tıkanıyorsun. Yapacak hiçbir şeyin yok. O anda gözlerin kararıyor. Eğer kimse kurtarmazsa düşüp ölüyorsun nefesi kesildiği için.
Birde bir şey anlatamama durumu var… Bir şey söylemek istiyorsun yapamıyorsun sadece yardım isteyen gözlerle bakabiliyorsun. Cidden çok kötü bir şey…
Ölümümün bu yüzden olmaması için hep dua ediyorum. Ciddi anlamda acılı ve bi' o kadar korku dolu.

7 Aralık 2011 Çarşamba

Hayat bazen çok el ele tutuşmak

Okuldaki 7 dersin üstüne gittiğim iki saatlik özel dersten çıktıktan sonra kendimi yaşamıyormuşum gibi hissediyorum. Bedenim her şeye tepkisiz. Ölüm gibi bir şey oluyor benim için her çarşamba bu yüzden..
Eve dönerken metrodan inip bir bakkala geçeyim dedim. Cebimde kalan son bozukluklarla Lays Hasat şenliği aldım. Pringles alacak param yoktu olum napim. Çük kadar kutuya da 5 lira vermek canımı acıtıyor işte.
Aldım havada karanlık etraftada kimse yok öküz gibi ağzıma tıkaya tıkaya katır kutur yiyorum..
Kaldırımda yürürken caddeden geçen arabanın farklarından gelen ışık gölge oluşturdu yan tarafımdaki duvarda. El ele tutuşmuş bir çiftin gölgesi düştü duvarın üstüne. Çok sevimli geldi,gülümsedim gölgeye bakıp. Arkamı dönüp bakmadım kim olduklarına ama onlar sanki benim yalnızlığıma inat önüme geçtiler. Ben elimde katır kutur lays yiyorum yani yok böyle bir kaygısızlık. Onlar önümde yürürken Goodbye my lover çalmaya başlamasın mı? Nasıl bir bunalıma girdim o sırada anlatamam. Kelimeler anlamsız kalır. Daha büyük bir hayvanlıkla yemeye başladım cipsi. En son baktığımda ambalajını kemiriyordum..
Benim zor sığdığım kaldırımda bana inat el ele hiç birbirlerinin elini bırakmadan yürüdü çift. Belki benim çabucak pes ettiğim durumlarda da birbirlerinin ellerini tutup üstesinden geliyorlardır.. Belki bir gün bende sıkılmadan,hiç bırakmadan birinin elini böyle tutabilirim. Neyse.

5 Aralık 2011 Pazartesi

Pırasa

Neden kimse pırasayı sevmez çocukluğumdan beri anlamış değilim. Tamam et sevmeyenler olabilir ki ben de ciğer sevmem mesela ama pırasa..
Çok severim pırasayı.. Kış yemekleri arasında en başta gelir benim için. Soğuk bir günde sıcacık zeytinyağlı bol havuçlu pırasa.. Yok böyle bir mutluluk.
Birde pırasa yedikten sonra kendimi tam anlamıyla beslenmiş,sağlıklı yaşam süren bir insan gibi hissediyorum. Bunun nedenide sanırım C,K ve B vitaminleri ile potasyumundan kalsiyumuna magnezyumundan kükürtüne demirine kadar içerdiği gerekli maddelerden..
Siz siz olun pırasayı sevin. Hem siz sevmezseniz pırasa çok üzülür. Valla bak ağlar arkanızdan.
Neyse ben ısıttığım koca tabak pırasayı soğutmadan yiyeyim.ehe

4 Aralık 2011 Pazar

Benim tutkuyla bağlandığım bir sevgilim olmadı.

Ya beni sevene alışamadım, ya da benim sevdiğim ben yanımda zannederken çoktan gitmişti.. 

Ama bende aşık olduğumu düşündüm,evet. Hemde hiç tanımadığım birisine. Tanımaya fırsatım olmayan ama bir zamanlar tanıdığımı zannettiğim birine…

Masmavi gözleri vardı. Gözlerine aldanmıştım belkide.. Yumuşacık kestane rengi saçları vardı. Bana bakan güldüğünde sevimli ördeğe benzeyen halbuki hiçte göründüğü olmayan biriydi…

Kısa zamanda tanışmıştık. O anda tamamen boşluktaydım. Söyledikleri beni o kadar etkilemişti ki bağlanmıştım ona kısa bir zamanda. Bana hep senin olacağım dediğinde saf gibi inanmıştım. Nereden bilebilirdim ki ondan sonra ki gece başka bir erkekle yatacağını. Yıkılmıştım ne yapacağımı bilmiyordum. Tamamen boşluğa düşmüştüm.

Ben onu benim sanarken o çoktan başkalarının kollarına gitmişti bile. İşin kötüsü o gittiği kişilere beni kötülemesiydi. Hayatımda ilk defa bir insan yüzünden o zaman midem bulanmıştı… Ama ne olursa olsun onu düşünüyordum. Yapamıyordum onsuz. Ağzıma sıçsada olmuyordu işte yine onun gözlerinde boğulmak istiyordum ama hiç olmayacaktı biliyorum. 

Peki şimdi mi ? Onu unuttum. Ara sıra aklıma geliyor üzülüyorum kendime. Haketmeyen insana bu kadar değer verdim diye. Geçende haber aldım ondan mutluymuş

3 Aralık 2011 Cumartesi

Çünkü trip atmak çok eğlenceli.

İnsanlar sevdikleri zaman trip atarlar. Trip atmanın altında yatan asıl amaç trip atılan kişinin dikkatini çekip bizimle ilgilenmesini sağlamakmış bunu da dün farkettim.
Dün twitterda bahsettiğim kişiyle konuştuk. Evet bunu başardım. Bu konuyu daha sonra uzun uzun anlatırım. 
Konuşmalarımız hiç bir adım ötesine gitmiyor. Hep hava,suda kalıyor. Biraz yakınlık göstersem hemen bir şeyler söylüyor hevesimi kırıyor. Neden hala bu kadar üstüne düşüyorum? Bende bilmiyorum açıkçası..
Bende elimdeki son kozu kullanıp; Önce kendimi acındırdım,sonra bastım tribi. Trip atmak ne kadar zor bir olaymış. Bazı kızlar tanıyorum hayatlarının %90'nını trip atarak geçiriyorlar. Nasıl bir zoru başarıyorlarmış dün anladım..
Trip attıkça daha çok üstüme düşmeye başladı. "Ben burada gelmiş sana yazıyorum konuşalım diye,sen beni tersliyorsun. Aşk olsun yani bana bu kadar mı değer veriyorsun. Teşekkürler" Dememle beraber tüm yelkenlerini suya indirdi. Özür diledi ve uzun uzun benimle ilgilendi. Sabahlayamadım onunla uykum geldiği için belki ama konuşurken çok eğlendik. En azından onunla konuşma ihtiyacımı giderdim ben. 
Tabi trip atmanın ölçüsünü bilmek gerek. Eğer durmadan birisine trip atsam onun benimle ilgilenmesini geçtim sıkılır bildiğin. Hep trip trip nereye kadar diye sorar. Sonrada haydi bana eyvallah deyip gider. 
Tabi sevdiklerimize biraz trip atmanın kimseye bir zararı yok bence.ehe.

2 Aralık 2011 Cuma

Aslında her şey tanımlardan ibaret

Bugün Kardelen'le uzun uzun bu konuyu konuştuk. Aslında konuşurken sadece tanımları bildiğimiz için iletişim kurabiliyoruz. Şu anda söylediklerim dahi eğer ne anlama geldiklerini bilmeseydik çıkan sesler bir hayvanın çıkardığı sesten farklı bir şey ifade etmeyecekti bize..
Mesela bir çiçeği düşünelim.. Çok hoşumuza gider hayranlıkla bakarız. Bu duygulardır. Ama eğer "Bu çiçek çok güzel" diyorsak bu cümle sadece tanımlardan ibarettir. Çünkü eğer biz o cümledeki bu'nun çiçek'in çok'un ve güzel'in anlamını bilmesek bu cümle bizim için çok anlamsız seslerden başka bir şey gibi gelmeyecekti..
Bu aynı dilini bilmediğimiz iki insan karşımızda konuşurken konuşmalarının bize anlamsız gelmesi gibi.. Aslında dil dediğimiz olay tamamen tanımlardan ibaret ve bizde konuşurken aslında sadece tanımları bildiğimiz için anlıyoruz. Çok garip

Bana beden hocanı söyle sana notunu söyleyeyim.

İnsan beden dersinden çıkınca kendini sikilmiş gibi hissediyor. Nasıl yoruldum belli değil 
Egosal sorunları var beden hocalarının.. Kimse derslerini siklemiyor diye sinir stres yapıyorlar sanki çok önemliymişte üniversite sınavlarında çıkacakmış gibi.. 
Sanırım milli eğitim bakanları düşünüyorlar "Bu öğrencileri okuldan nasıl soğutabiliriz?" diye. Ve cevap hazır.. Beden eğitimi dersi.
Beden eğitimi denildiğine bakmayın. Ne bedenle alakalı ne eğitimle.. Başımıza ego sorunları olan adamı dikiyorlar. Adam hababam sınıfı yahut buna benzer filmlerde gördüğü şınav cezasını verdikçe veriyor. Adamın götüne o şınav pozisyonunu sokasım gelmiyor değil o sırada.neyse
Birde beden eğitimi hocası denildi mi akla uzun boylu geniş omuzlu kaslı biri gelirken gayet götü göbeği salmış insanların beden dersine girmesi ayrı bir ironi.. Her şeyi geçtim beden dersinde biz sprocuymuşuz gibi o yaptırdığı hareketler -buraya ana avrat küfür gelecek-.. Yaptırdıklarını yapamadık diye düşük vereceğini söyledi. Bedenden sınıfça kalıyoruz, saygılar.
Buraya uzun uzun beden dersinden nefret ettiğimi yazardım da o piçin çektirdiği şınavlar yüzünden omzum öyle bir ağrıyor ki öyle işte.

1 Aralık 2011 Perşembe

Sanırım artık burada yazmaya başlamam gerek

Uzun zamandır bu blog açık olmasına rağmen yeni yeni yazmaya fırsat buluyorum.. Malum yazılılar,sınavlar,stres,uykusuzluk derken yazı yazmaya zaman ayıramadığımı farkettim uzun zamandır.
Yazı yazmadığım zamanlarda bir huzursuz olduğumu farkettim. Herkese çatıyorum kızıyorum bağırıyorum bunalıma giriyorum.. Çünkü yazı yazarken tam anlamıyla kafamı boşaltıyorum,kafamı boşalttığım gibi olayları tekrar değerlendirebiliyorum.. Sanırım bu yüzden kimseyle konuşmaya gerek duymuyorum..
Yakın arkadaşlarım durmadan hiçbir şey anlatmadığımdan yakınıyorlar ama ben onlara bir şey anlatmak istemiyorum bilmiyorlar ki ben konuşarak değil yazarak rahatlayabiliyorum. 1 kişiye anlatmaktansa onlarca; belki yüzlerce kişiye anlatmak ve insanların gerçek yorumunu almak hoşuma gidiyor..
Neyse işte ilk kaydım oldu bu. Vatana millete hayırlı olsun^^