12 Temmuz 2013 Cuma

Muzlu Ekmek

İçime oktay usta kaçtı arkadaşlar.
Biz işi abartıp kek niyetine yediğimiz için
üzerine pudra şekeri serptik
***
1 bardak beyaz un
2,5 bardak tam buğday unu
1 tatlı kaşığı kuru maya
1 çay kaşığı tuz
1,5 tane ezilmiş muz
1,5 çorba kaşığı tereyağı
Yarım bardak süt
Yarım bardak su
*isteğe bağlı olarak: Keten tohumu, kuru üzüm,1 çay kaşığı tarçın
Önce un, maya, keten tohumu,kuru üzüm,tarçın ve tuzu karıştırıp ardından muz, tereyağı, süt ve suyu ekleyip iyice yoğurdum. Hamur kıvamına gelince büyük bir beze haline getirip 1 saat kadar mayalanması için üzerini kapatıp bekledim.  1 saat sonra hamuru iki parçaya bölüp elimi ve hamuru yapacağım yeri unlayarak hamurları rulo haline getirdim. Ruloyu kendi çevresinde döndürerek şu şekli elde ettim. 30 dakika daha bekledikten sonra 200 derecelik fırında yarım saat pişirdim. EKMEK, EKMEK DEĞİL ADETA KEK.
2 tane yapmıştım ama birisi olur olmaz daha soğumadan ortadan kaybolduğu için tekinin fotoğrafını atabiliyorum.

***
Ya tatil olunca ben iyice bozdum. Evde her gün bir yemek,bir tatlı ya da ekmek yapar hale geldim. İçimdeki oktay usta...

Ayrıca ben ve muz sevgim. Dünyadaki en mutluluk verici şey ne çikolata ne de başka bir şey. MUZ. Bangladeş'e gidip organik,doğal muzları ağacından koparıp yemek istiyorum bazen. Ya da anamurda kamp kurmak.
Sizin de içinde muz olan tarifiniz varsa yazın bence. Hemen denerim. (Yumurtasız olması tercihim)

YA BEN HER ŞEYİ BIRAKIP PASTA DÜKKANI MI AÇSAM ACABA?

7 Temmuz 2013 Pazar

KİM BİRİNCİ? ;)))9999

*Alerjen uyarısı: Bu post ego ve birincilik içerir. Kibirli olanlar, birinci olmamı kendine yediremeyenler ve çekemeyenler bu yazıyı okumadan önce doktorunuza danışınız.

BEN BİRİNCİYİM!
EN BİRİNCİYİM!
UZAYIN BİRİNCİSİ BEN OLDUM!
HEYOOO -bu sefer almanyaya değil- İNGİLTEREYEEEEEEEE!

En birinci ben oldum. Tüm yıl boyu uzayın birincisi dedim dedim ve oldum. Adana'nın en birincisi benim eheheh. 
Eee hal böyle olunca dershanenin sahibi özel olarak beni aradı. Tamda öğlen uykusu saatimde. Uyandım açtım hemen önce tebrik etti sonra dershaneye çağırdı. Fotoğraf çekildim billboardlarda,gazetelerde resmim çıkacak KJFDHGKJSDHFKLGSJFDGKLHSDKJFGLHS

"ADANA BİRİNCİSİ BAŞARISININ SIRRINI ANLATIYOR"
-Yoga yaptım kazandım! jkfjkhsfkgjhsdkj

Röportaj yapacakmışım birde. Ne desem bilemiyorum ki. Gelecek sorulara nasıl bir cevap vereceğimi düşünemiyorum. "Çok güzel yemekler ve kekler yaparak hazırlandım." Hele ki konuşaraksa röportaj, ben konuşan kişiyi orada bırakıp kaçarım. Mail'ime atsalar sorular çok güzel cevaplarım halbuki. 

1 yılım nasıl geçti diye bakıyorum da tamamen kayıp. 1 yılımı 2 sınav için feda ettim. Bir daha asla 17 yaşında olmayacağım ve 17 yaşım sınava hazırlanarak geçti gitti. Karşılığını fazlasıyla aldım ama bu 17 yaşımı tekrar yaşayabileceğim anlamına gelmiyor.
***
Ben sosyal medyadan nasibimi aldım bu yıl ayrıca. Koca yılda yanımda Kardelen dışında kimsenin olmaması. Yazın en yakın arkadaşım -aynı zamanda mektup arkadaşım- dediğim kişinin okul açıldıktan sonra attığım mektuba cevap atmaması. 1 yıllık koca dönemde bir kere bile nasılsın diye sormaması. Bir insana emek verdikten sonra böyle yapınca gerçekten üzülüyorum. 

Şans eseri buldum  bunu postu yazarken. Böyle bir arkadaşlığımız varken bir kere bile sınav dönemi nasıl gidiyor demedi. Sorun aslında bana yazıp yazmaması değil. Birbirimize bu kadar değer verirken bir anda hepsinin hiçe sayılması. Kavga etmiş olsak ya da bir daha konuşmama kararı alsak bu kadar üzülmezdim. Ortada hiçbir neden yok,onun anlattığı kadar samimiyken okul açıldıktan sonra her şey bitti. Acı. Sadece acı. Özellikle insanın bunu "Sen benim iki arkadaşımdan birisin" dediği kişiden görmesi üzücü. 

Birde böyle başka bir durum var. Ben 15 tatilde kalktım birinin yaşadığı şehire gittim. Aylardır planını yapıyorduk. Sonra ne oldu? Hiç. İlk geldiğim gün benimle birlikte ol,yoksa sonrasında kendimi yalnız hissederim dedim. Olmadı. Sonrasındaki 3 gün de yazmadı. Ben onun olduğu şehirdeydim. 3. günün sonunda yazdı. Benim hayatımda olmayışının 3. gününde. Bunu o günden çok önce yazmış,yine mesajlarda buldum. Peki nerdesin diye sorsam cevap verir mi acaba?

Bu iki deneyimden(!) sonra internet ortamına koca bir "Hoşçakal".
*** 
Ama Kardelen var. Kardelen var yani. Var işte. Kardelen sarılalım mı?
***
LIVERPOOL'A GİDİYORUM. HÜLOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOĞĞĞĞĞ
"Adana birincisini İngiltere'ye götürüyorum" demişti zamanında dershane sahibi. Eee ödülümü isterim tabi! İlk konuşmamızda Manchester'a bilet alınacağından bahsetti. Ayrıntıları tam anlatmadı. Bende o gün annemle "Manchester, Liverpool'a çok yakın. Ben giderim Liverpool'a yani. Beatles." diye konuşurken öteki gün tercihlerimi kesinleştirmek için dershaneye gittiğimde Liverpool'da kalacağımı öğrendim. 
-Liverpool'da kalacaksın.
+Ehe. John Lennon. Hair Peace
Süper tepkiler veriyorum farkındayım.

Tercihler demişken nasıl bir egoysa artık 4 tercih yapıyorum. ŞİMDİ ÜNİVERSİTELER DÜŞÜNSÜN.
Bu konuyu burada bırakıyorum tekrar. Tercih sonuçları belli olana kadar bir şey demeyeceğim. Tercihler açıklandığında görüşmek üzere.

Dipnot: Birde bu kadar iyi yapmışken burslara başvurayım diyorum. Bildiğiniz yerler var mı başarı bursu veren? Bir yardım edin bana.

4 Temmuz 2013 Perşembe

Su çok güzel,gelsene

Honey,I'm back!
Ya ben artık buraya ingilizce mi yazsam writingim gelişir. Tamam saçmalamıyorum, tamam sustum.

20 günlük tatilimin sonuna geldim. Bugün sabah döndüm. Herkes hoşgeldin demeden tebrikler diyor. Sınav sonucum çok güzel sonuçta. Herkes duymuş ama "bağzı" insanlar sorunca tepkim: HÜLOOOOĞĞĞ

Sınavın ayrıntılarını üniversite yerleştirmelerinden sonra paylaşma kararı aldım. Şimdi ne söylesem işkembeden atmış olacağım çünkü. Bu sınav konusunu erteliyoruz.

Bodrum nasıldı? Sıcaktı. Çok sıcaktı. Oturduğum yerde terliyordum. Hatta balkonda oturuyoruz,ben bi kalkıyorum popom sırılsıklam. uzanıyorum bacaklarımın arkası ıslanıyor. yapış yapış ter. Sonra alinin poposu niye yok. bu kadar terlersem popo mu olur kalmaz bir şey tabi......

Bodrumda neler yaptım? Ne yapmadım ki. Anlatsam bitmez. Defterime yazdım ama her şeyi. Yaklaşık 10-15 sayfa sürdü. Hal böyle olunca defterim bitmek üzere. Üzülüyorum. Defterim bitince nereye yazacağım ben. Yeni defter al demek kolay. Ama o defterin bir hikayesi olmalı. Ya da en azından boş sayfalarına baktığımda bana bir şey hissettirmeli. Neyse,bu defterim bitmeden o defterin karşıma çıkacağına inanıyorum. İnanırsam olmayacak bir şey yok bence.

Olur ya sabahın köründe kalkıp deniz kenarında koşan birini görürseniz o benim. Ya da Yeliz. Biriyle tanıştım Bodrum'da,birlikte koştuk 10 güne yakın. Başından başlayıp anlatayım bunu:
Sabah 5 buçukta kalkıp koşuyorum 8'e kadar. Sonrada terden ve yorgunluktan ölürken kendimi buz gibi suya atıp rahatlıyorum. yarım saat kadar da suda yüzüp dinleniyorum derken saat 8 buçuk oluyor. Zaten bu saatten sonra güneş çıkmaya başlıyor,bende eve dönüyorum.

Yeliz de her gün 7 gibi geliyor. 8'e kadar koşuyor sonra benim yüzdüğüm yere yakın bir yerde oturup müzik dinlerken denizi izliyor ve gidiyor. Her gün boyunca aynı yerde koşunca günaydın demeye başladık birbirimize. 5 gün sonra "Birlikte koşalım istersen?" dedim. O da "Olur." dedi. Kulaklıklar kulağımızda koşup durduk. Koşu bitince ben denize giriyorum,o yine denizi izleyip gidiyor. 

Koşu boyunca nefesimizi koşuya göre ayarladığımız için konuşmuyorduk. Sonrasında 10 dakikalık yürüme anında konuşuyorduk. Onda da havadan sudan konuşuyorduk. Benim kimseyle konuşmaya halim kalmamış. Daha doğrusu kimseye kendimi anlatmayı istemiyorum artık. Tanımadığım biriyle konuşurken sıkılmamın başka nedeni olamaz herhalde. Zor geliyor birini tekrar tanımaya çalışmak,en baştan sıfırdan birini almak. İşte bunlar hep yalnızlık nedeni.

Yine böyle koşup sahile gittiğimiz bir günde ben suya girdim o da oturuyordu. Ben karnıma kadar suyun içinden "Su çok güzel,gelsene." dedim. Ciddi ciddi dedim bunu. O da "çok soğuk ya sevmiyorum" dedi. Belime kadar sudayım. Sahile bağırıyorum.  
"GİRERKEN SOĞUK GİRİNCE ALIŞIYOSUN" ağzım yamulsaymış keşke.
"yok boşver sen yüz" deyip geçiştirdi. Zaten 10 gün boyunca aman aman da konuşmadık. Sadece koştuk. Numarasını da istemedim. Sanırım istemem gerekiyordu. Flirt eden insanların numarası birbirinde oluyor değil mi? Eğer cevap evetse biz öyle koşmuşuz. Konuşmak sıkıcıydı ama gayet güzel gidiyordu (suya çağırdığım zamanı saymazsak)
Telefonlarımız yoktu birbirimizde ama pazar günü hariç her gün görüştük. (Olay zoru başarmak) hatta bir gün akşam üzeri karşılaştık. 

Son gün vedalaştık ve bitti. Başlamadan bitti mi dersiniz,öylece başladı ve bitti mi dersiniz size bırakıyorum. Anlamdıramam ama çok güzeldi so are her legs.ehem. neyse.

Spordu, zeytinyağlı yemeklerdi, semiz otlarıydı, tam buğdaylı ekmeklerdi derken sağlıklı yaşama Bodrum'da da devam ettim. Yüksel Teyze (orada kaldığım teyzem) et sevmesine rağmen 2 hafta boyunca ciddi ciddi et yemedi. Tüm çevrede ben et yemiyorum diye seferber oldu skjhfgkjds. 
Hatta Birgül Teyze benim için çok güzel etsiz yemekler yaptı. Bende ona falafel ve yumurtasız kek yapmayı öğrettim. 
Birgül teyze şu dünyadaki en tatlı insan. Çok güzel bir kitaplığı var,vejetaryen,kendi biberini, domatesini,salatalığını yetiştiriyor. Ekmeğini ve ketçabını kendi yapıyor. (Tarifleri aldım,yapınca yazıcam ehehheheheheh.) Sabah koşarken onunla da karşılaştığım oluyor. O yürüyor ama. bir iki kere ona da eşlik ettim. 
BİRGÜL TEYZE SANA ANNEANNE DİYEBİLİR MİYİM?

Adana'ya dönerken ekmeğini çok sevdiğim için keten tohumlu ekmek yapıp verdi. Ekmek ekmek değil; adeta bir poğaça, adeta bir kek. Ekmeği yemeye kıyamıyorsam...

Datça'ya gittim. Datça gerçekten çok güzel. Can Yücel ağzının tadını biliyormuş. Mavi ve yeşil bir arada. Sakin,huzurlu. Datça bir insan olsa birgül teyze gibi biri olurdu. Emekli,kendi kendine yeten,doğal... Her şeyden elini eteğini çekip kendi içine dönmüş, sevimli bir yaşlı Datça.
Datça'da iş teklifi aldım. Garson olarak. Hem de çok güzel bir yerde. 
Datça'yı gezerken bir göle rastladım. Çok sıcaktı zaten. T-shirtümü çıkarıp hooop atladım. Yüzdüm baya. Sonra gölün yanındaki çay bahçesinin kitaplığını gördüm. Geçtim kitaplığı incelemeye koyuldum. Kitaplara bakarken 1,5 saat geçmiş. ama ne kitaplar... Ben deyim Wirginia Woolf siz deyin William Faulkner... Shakespeare'ler,Camus'lar... 
Fotoğraftaki yer göl,bu göl denize akıyor. Benim fotoğrafı çektiğim yerse bana "gel burada çalış,ingilizcen de var zaten" diyen mekan. 
İlkte çok cazip geldi. "Oh,bir tarafım deniz bir tarafım göl arkasıysa ormanlık alan,hemde harika kitaplar var." Kabul eder gibi oldum. Ama meğersem o adam oranın işleteniymiş. Patronla konuşunca hemen vazgeçtim. Patron emekli albaymış. Hobi olarak asker,polis ve silah kullanma yetkisi olan insanları görünce kaçıyorum. 
Adam anlattı durdu. Ben burada askeri disiplin isterim. Sen daha çok acemisin,seni işe alsam nasıl yapacaksın vs. vs. vs. Bende tüm söylediklerini asker oluşuna verdim. Askeri ortam insanın beyin hücrelerini haşlıyor bence. Ben duyunca bile bir garip olurken adam yıllarını geçirmiş. Hak vermek lazım. Hatta adam en son "Ben nerden bileyim seni özel biri göndermedi?" dedi. Ben anlamadım. Sonra açıkladı "Yani ben emekli albayım, belki seni biri beni gözlemek için gönderdi." dediği an yıkıldım. Göl ağladı,ben ağladım. Deniz ağladı,orman ağladı. İşi teklif eden adamla çalışılır ama albay... Disiplin olmadan hayat olmaz dedi adam. Ve bu adamın kitaplığında Nietzsche var. Demek ki olay kitap okumakta bitmiyor,kafada bitiyormuş. O kadar kitabı oku git albay ol,birde albay olduğun yetmiyormuş gibi hayatını askeri disiplinle geçir. nse bn bşy dmyrm.

Bodrum'da Ivana Sert'i gördüm. Yanına gidip bizimla deyılsın demek istedim hatta. Ben gece hayatını seven biri değilim. Bu yüzden Adana'da hayatım nasılsa Bodrum'da da aynı şekilde devam etti. Bazı insanlar benim hiç arkadaşım yok diye dışarı çıkmadığımı düşündü,acıdı. Bu yüzden Nilay abla ve ferhat abinin baskısıyla Catamaran'a gittim,götürüldüm. Meşhur gemi. 
Ivana Sert de oradaydı. Baktım insanlara,hepsi ayrı bir dünya. 2 saat zor dayandım o gürültüye. dıptıs dıptıs müzikler herkes her yerde. Ben kafayı yerken insanların kafa bir milyon. Bizde niye yok?!!??! Anne bize niye gece hayatı sevgisi almıyorsun? 
Bizimla deyılsın gece hayatı.

Cemal Süreya'ya özeneyim;
Geceler var uyumak için,koşmak için gün doğumları.
Ah, birde Küçük Prensin her gün izlediği gün batımları