4 Temmuz 2013 Perşembe

Su çok güzel,gelsene

Honey,I'm back!
Ya ben artık buraya ingilizce mi yazsam writingim gelişir. Tamam saçmalamıyorum, tamam sustum.

20 günlük tatilimin sonuna geldim. Bugün sabah döndüm. Herkes hoşgeldin demeden tebrikler diyor. Sınav sonucum çok güzel sonuçta. Herkes duymuş ama "bağzı" insanlar sorunca tepkim: HÜLOOOOĞĞĞ

Sınavın ayrıntılarını üniversite yerleştirmelerinden sonra paylaşma kararı aldım. Şimdi ne söylesem işkembeden atmış olacağım çünkü. Bu sınav konusunu erteliyoruz.

Bodrum nasıldı? Sıcaktı. Çok sıcaktı. Oturduğum yerde terliyordum. Hatta balkonda oturuyoruz,ben bi kalkıyorum popom sırılsıklam. uzanıyorum bacaklarımın arkası ıslanıyor. yapış yapış ter. Sonra alinin poposu niye yok. bu kadar terlersem popo mu olur kalmaz bir şey tabi......

Bodrumda neler yaptım? Ne yapmadım ki. Anlatsam bitmez. Defterime yazdım ama her şeyi. Yaklaşık 10-15 sayfa sürdü. Hal böyle olunca defterim bitmek üzere. Üzülüyorum. Defterim bitince nereye yazacağım ben. Yeni defter al demek kolay. Ama o defterin bir hikayesi olmalı. Ya da en azından boş sayfalarına baktığımda bana bir şey hissettirmeli. Neyse,bu defterim bitmeden o defterin karşıma çıkacağına inanıyorum. İnanırsam olmayacak bir şey yok bence.

Olur ya sabahın köründe kalkıp deniz kenarında koşan birini görürseniz o benim. Ya da Yeliz. Biriyle tanıştım Bodrum'da,birlikte koştuk 10 güne yakın. Başından başlayıp anlatayım bunu:
Sabah 5 buçukta kalkıp koşuyorum 8'e kadar. Sonrada terden ve yorgunluktan ölürken kendimi buz gibi suya atıp rahatlıyorum. yarım saat kadar da suda yüzüp dinleniyorum derken saat 8 buçuk oluyor. Zaten bu saatten sonra güneş çıkmaya başlıyor,bende eve dönüyorum.

Yeliz de her gün 7 gibi geliyor. 8'e kadar koşuyor sonra benim yüzdüğüm yere yakın bir yerde oturup müzik dinlerken denizi izliyor ve gidiyor. Her gün boyunca aynı yerde koşunca günaydın demeye başladık birbirimize. 5 gün sonra "Birlikte koşalım istersen?" dedim. O da "Olur." dedi. Kulaklıklar kulağımızda koşup durduk. Koşu bitince ben denize giriyorum,o yine denizi izleyip gidiyor. 

Koşu boyunca nefesimizi koşuya göre ayarladığımız için konuşmuyorduk. Sonrasında 10 dakikalık yürüme anında konuşuyorduk. Onda da havadan sudan konuşuyorduk. Benim kimseyle konuşmaya halim kalmamış. Daha doğrusu kimseye kendimi anlatmayı istemiyorum artık. Tanımadığım biriyle konuşurken sıkılmamın başka nedeni olamaz herhalde. Zor geliyor birini tekrar tanımaya çalışmak,en baştan sıfırdan birini almak. İşte bunlar hep yalnızlık nedeni.

Yine böyle koşup sahile gittiğimiz bir günde ben suya girdim o da oturuyordu. Ben karnıma kadar suyun içinden "Su çok güzel,gelsene." dedim. Ciddi ciddi dedim bunu. O da "çok soğuk ya sevmiyorum" dedi. Belime kadar sudayım. Sahile bağırıyorum.  
"GİRERKEN SOĞUK GİRİNCE ALIŞIYOSUN" ağzım yamulsaymış keşke.
"yok boşver sen yüz" deyip geçiştirdi. Zaten 10 gün boyunca aman aman da konuşmadık. Sadece koştuk. Numarasını da istemedim. Sanırım istemem gerekiyordu. Flirt eden insanların numarası birbirinde oluyor değil mi? Eğer cevap evetse biz öyle koşmuşuz. Konuşmak sıkıcıydı ama gayet güzel gidiyordu (suya çağırdığım zamanı saymazsak)
Telefonlarımız yoktu birbirimizde ama pazar günü hariç her gün görüştük. (Olay zoru başarmak) hatta bir gün akşam üzeri karşılaştık. 

Son gün vedalaştık ve bitti. Başlamadan bitti mi dersiniz,öylece başladı ve bitti mi dersiniz size bırakıyorum. Anlamdıramam ama çok güzeldi so are her legs.ehem. neyse.

Spordu, zeytinyağlı yemeklerdi, semiz otlarıydı, tam buğdaylı ekmeklerdi derken sağlıklı yaşama Bodrum'da da devam ettim. Yüksel Teyze (orada kaldığım teyzem) et sevmesine rağmen 2 hafta boyunca ciddi ciddi et yemedi. Tüm çevrede ben et yemiyorum diye seferber oldu skjhfgkjds. 
Hatta Birgül Teyze benim için çok güzel etsiz yemekler yaptı. Bende ona falafel ve yumurtasız kek yapmayı öğrettim. 
Birgül teyze şu dünyadaki en tatlı insan. Çok güzel bir kitaplığı var,vejetaryen,kendi biberini, domatesini,salatalığını yetiştiriyor. Ekmeğini ve ketçabını kendi yapıyor. (Tarifleri aldım,yapınca yazıcam ehehheheheheh.) Sabah koşarken onunla da karşılaştığım oluyor. O yürüyor ama. bir iki kere ona da eşlik ettim. 
BİRGÜL TEYZE SANA ANNEANNE DİYEBİLİR MİYİM?

Adana'ya dönerken ekmeğini çok sevdiğim için keten tohumlu ekmek yapıp verdi. Ekmek ekmek değil; adeta bir poğaça, adeta bir kek. Ekmeği yemeye kıyamıyorsam...

Datça'ya gittim. Datça gerçekten çok güzel. Can Yücel ağzının tadını biliyormuş. Mavi ve yeşil bir arada. Sakin,huzurlu. Datça bir insan olsa birgül teyze gibi biri olurdu. Emekli,kendi kendine yeten,doğal... Her şeyden elini eteğini çekip kendi içine dönmüş, sevimli bir yaşlı Datça.
Datça'da iş teklifi aldım. Garson olarak. Hem de çok güzel bir yerde. 
Datça'yı gezerken bir göle rastladım. Çok sıcaktı zaten. T-shirtümü çıkarıp hooop atladım. Yüzdüm baya. Sonra gölün yanındaki çay bahçesinin kitaplığını gördüm. Geçtim kitaplığı incelemeye koyuldum. Kitaplara bakarken 1,5 saat geçmiş. ama ne kitaplar... Ben deyim Wirginia Woolf siz deyin William Faulkner... Shakespeare'ler,Camus'lar... 
Fotoğraftaki yer göl,bu göl denize akıyor. Benim fotoğrafı çektiğim yerse bana "gel burada çalış,ingilizcen de var zaten" diyen mekan. 
İlkte çok cazip geldi. "Oh,bir tarafım deniz bir tarafım göl arkasıysa ormanlık alan,hemde harika kitaplar var." Kabul eder gibi oldum. Ama meğersem o adam oranın işleteniymiş. Patronla konuşunca hemen vazgeçtim. Patron emekli albaymış. Hobi olarak asker,polis ve silah kullanma yetkisi olan insanları görünce kaçıyorum. 
Adam anlattı durdu. Ben burada askeri disiplin isterim. Sen daha çok acemisin,seni işe alsam nasıl yapacaksın vs. vs. vs. Bende tüm söylediklerini asker oluşuna verdim. Askeri ortam insanın beyin hücrelerini haşlıyor bence. Ben duyunca bile bir garip olurken adam yıllarını geçirmiş. Hak vermek lazım. Hatta adam en son "Ben nerden bileyim seni özel biri göndermedi?" dedi. Ben anlamadım. Sonra açıkladı "Yani ben emekli albayım, belki seni biri beni gözlemek için gönderdi." dediği an yıkıldım. Göl ağladı,ben ağladım. Deniz ağladı,orman ağladı. İşi teklif eden adamla çalışılır ama albay... Disiplin olmadan hayat olmaz dedi adam. Ve bu adamın kitaplığında Nietzsche var. Demek ki olay kitap okumakta bitmiyor,kafada bitiyormuş. O kadar kitabı oku git albay ol,birde albay olduğun yetmiyormuş gibi hayatını askeri disiplinle geçir. nse bn bşy dmyrm.

Bodrum'da Ivana Sert'i gördüm. Yanına gidip bizimla deyılsın demek istedim hatta. Ben gece hayatını seven biri değilim. Bu yüzden Adana'da hayatım nasılsa Bodrum'da da aynı şekilde devam etti. Bazı insanlar benim hiç arkadaşım yok diye dışarı çıkmadığımı düşündü,acıdı. Bu yüzden Nilay abla ve ferhat abinin baskısıyla Catamaran'a gittim,götürüldüm. Meşhur gemi. 
Ivana Sert de oradaydı. Baktım insanlara,hepsi ayrı bir dünya. 2 saat zor dayandım o gürültüye. dıptıs dıptıs müzikler herkes her yerde. Ben kafayı yerken insanların kafa bir milyon. Bizde niye yok?!!??! Anne bize niye gece hayatı sevgisi almıyorsun? 
Bizimla deyılsın gece hayatı.

Cemal Süreya'ya özeneyim;
Geceler var uyumak için,koşmak için gün doğumları.
Ah, birde Küçük Prensin her gün izlediği gün batımları

2 yorum:

  1. Anne bizde niye boyle yaz tatili yok? diye bagirasim geldi. Sonra gecti.
    Okurken nasil ozendim tarif edemem.
    Yaptigin seyler o kadar guzel ki.. Diptiss diptiss kismi haric ama sksjskbxks
    İstanbula tikili kaldigim ve arkadasim olmadigi icin gunlerimi seninkine benzer sekilde gecirdim aslinda. Orman kenarinda oturdugum icin her sabah ve aksam kostum, sonra ormanda sakin bi yere oturup kitap okudum, yazi yazdim ve resim cizdim. Ama denize hasret kaldim..
    Simdi yazini okurken keske onun yaptiklarini yapabilseydim dedim kendi kendime. Cok sanslisin Ali ve yine cok guzel yazmissin, emegine saglik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ama benim çok ihtiyacım vardı buna.
      Stres atmam lazımdı.
      Sabahları koşmak,datçada kitap okumak,deniz her şey mükemmeldi.
      Ben bile adanaya döndüğümden beri kendimi kıskanıyorum. (vardır böyle çılgınlıklarım)
      Çok teşekkürler ^_^

      Sil