18 Ekim 2013 Cuma

Merhaba blogspot,tanışabilir miyiz?

*ben buralara ne kadar yabancılaşmışım yahu.

(1 aydır ne tumblra ne buraya giriyordum. Bir girdim, güzel yorumlar tatlı mesajlar gördüm. Buralarda beni unutmayan insanlar olduğunu görünce bir yazma şevki geldi. O insanlara sevgilerle!)


Ben artık sosyal biri oldum. Buna hala şaşıyorum. Çevremde insanlar var, birlikte bir şeyler yapıyoruz. Eğleniyoruz. Zorunluluktan ötürü birlikte olmadığım insanlar. Ne güzel bir duyguymuş ya. Eski arkadaşlıklarımı (!) düşününce gerçekten yalnız kalmama hak veriyorum. Ama o dönem bitmiş artık (ya da bittiğini düşünmek istiyorum.)

Neler yaptım?
Bayram gelmiş bana mı bayram diyerekten Adana'ya dönmedim. Zaten bayram adıyla meşrulaştıran katliam aslında. Bunda hepimiz hemfikiriz değil mi?

"Koskoca 9 günüm var,herkes memleketine dönüyor. Napsam ki?" diye düşünürken "kamp kurucaz bisikletli, gelsene" gibi güzel bir teklifle karşılaştım. Haziranın sonundan beri bisiklet sürmediğimi düşününce bir an "ıııı şeyyy gelmesem mi kondüsyonsuzluk" diye kem küm ederken daha acemi olan insanların da olduğunu öğrendim. O zaman let into the wild begin! 

Rotamız aşağı yukarı böyle bir şeydi. Tabi yollar burada göründüğü gibi düz değil. Yokuşlar çıkmak,yokuşlar inmek. Dik yokuşlarda bisikleti yürüyerek çıkarmak derken 3 saat içinde kamp kuracağımız yere vardık. Hava soğuk,önümde gri deniz,arkamda uçsuz bucaksız orman. İstanbul'un Alaska'sıymış burası meğersem.

Çadırları kurmaya başlamıştık ki bekçi geldi. "Burada çadır kuramazsınız yasak." dedi. Konuşup anlaşmaya çalıştılar. Adam nuh dedi peygamber demedi. Çadırlar geri toplandı. Başka yerlere bakıldı. En son camping alanı bulduk, oraya girip çadırları kurduk. Çadırları kurduktan sonra yemek yedik. Odun toplandı ateş yakıldı. (Burada gözünüzün önüne tatlı bir kamp manzarası getirin)
Bak sen şansa, kamp kurduğumuz yere birisi çekyat bırakmış. Çekyat. Bildiğin çekyat. Aldık çekyatı ateşin karşısına taşıdık. Sonrası ise aynen şöyle: 

aslında fotoğrafta sekiz kişi var ama siz görmüyorsunuz.
Gecenin bir yerinden sonra ben uyumak için çadıra gittim ama sabah çekyatta benzer bir manzarayla karşılaştım. Çadırlar boş, çekyat aynen böyle dolu. Bundan sonraki kamplarda çadır yerine çekyat mı götürsek napsak?

Giderken çıkılan yokuşlar dönerken "ALMANYAAA" oldu. Ben de bu sayede nerelerden gittik fotoğraflayabildim.
 Gelemeyenler için zoru başarım tek elle bisiklet sürerken video çektim. Sıradaki videomuz "Yaaaa bende istiyorum" diyenler için gelsin:



***

Yemek yapma ve yeme yurtta sorun olacağı için eve çıktım. Her haftasonu pazara gidip meyvemi sebzemi alıyorum. Sonra yemeğimi yapıyorum. Meyve ve sebzeler rocks!
Genelde yeşillikleri alıp "Kahvaltıda yerim bunları" diye düşünüp kahvaltıda yemeyip kısır yapıyorum. Çünkü kısır dünyanın en güzel raw yemeği.

Geçen hafta ıspanak aldım, yemeğini yapar yerim diye ama ıspanağı yemek olarak çekmedi canım. Şöyle sıcak sıcak bir börek olsa da yesek dedim. "Zaten evde patates soğan var. Ispanakta var. O zaman Chantallara gidip börek yapalım." Chantal türk dili ve edebiyatı okumuş olan Hollandalı arkadaşımız(bu konuya sonra döneriz,evet).
Ispanaklı ve patatesli böreklerimizin içini hazırladık sarmaya başladık.
Let's roll börek.
Çünkü börek yapmayı bilmek bunu gerektirir 












Börekleri yaptıktan sonra Chantal kek yapmak istedi. (Bkz. Yumurtasız kek tarifim) ondaki yoğurdu soya sütüyle değiştirince vegan kekimiz de oldu.

Mezemiz olsun istedik, birde nohutlarla humus yaptık. Sulu yemeksiz olmaz dedik, barbunya yaptık.
"Vegan olmak zor değil mi hiçbir şey yiyemiyorsun :("

****

Her geçen gün Kadıköy'ü daha çok seviyorum. Beşiktaş'tan vapurla Kadıköy'e geçmek bile mutlu ediyor beni. Çünkü Kadıköy. Bu sefer yazılar yok fotoğraflar.

Birde Göğe bakma basamağına gidip göğe bakan insanlar görüyorum. Ne tatlı olmuş. Ekleme yapmışlar hem duvarlara ve basamağa. Çok güzel olmuş. Çok sevdim ben. Yaşasın Kadıköy, yaşasın gökyüzü! 
Geçen ay maviye boyadığım yalnız kaldırım hala yalnız başına duruyor.

Moda sahilinde kafamı yere eğmiş yürürken
şunu görmüş olmam. (kadıköyü sevmek
için nedenler 4872.)


Samimiyet.


camdaki yansımama odaklandınız mı sizde
benim gibi?

P.s Kadıköy'deki Ada kafeye gidip bir çay için bence. Ya da kitap okuyun oturup. Ama gidin kesinlikle. Ada'yı okuyun hatta. Arkadaşınızla gidip tavla oynayın en kötü. Kafenin sahiplerinin ne kadar tatlı insanlar olduğunu görün.

****

4 yorum:

  1. Aynı günlerde moda sahilinde dolaşıyor olma ihtimalimiz gökyüzünün getirdiği güzel bir tesadüf gibi.
    Yaptıkların, yazdıkların yine çok güzel. İnsanı umutlandırıyor.
    Sen beni tanımıyorsun ama olur da bir gün Kadıköy sokaklarında ya da Moda sahilinde yanından geçen kemik çerçeveli gözlük takan, elinde Turgut Uyar'ın kitabını taşıyan bir kız "Göğe bak" diye fısıldarsa bir gülümsemeyi çok görme blog arkadaşına ^.^
    Mutlu ol!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında aynı gün gitmişiz ama ben rötarlı yazdığımdan yazıyı.
      bir gün Kadıköy sahilinde karşılaşırız sanki.
      Bisiklet sürmeye devam.
      Göğe bakmayı unutma.
      Gülümse!

      Sil
  2. http://24.media.tumblr.com/dd3dfc95dee379db3cf4fc14c71646f8/tumblr_mt4ptebGPB1sqo8kvo1_500.jpg


    Küçük Prens'teki en sevdiğin bölüm ne Ali?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her güneşin batışında aklıma bu satırlar geliyor.
      Küçük prenste en sevdiğim bölüm bana kalsın ama. Bilmesin herkes öyle.

      Sil