11 Aralık 2013 Çarşamba

Kar yağıyoooooooor!


Hayatında ilk defa karlı bir güne uyanmış
masum Adanalı

Kar yağıyor arkadaşlar. Bildiğin beyaz kar. Bembeyaz. Bahçe bembeyaz. Sabah uyandım ve perdemi bir açtım bulut ülkesine taşımışlar evi. 

Tatlı bir kahvaltı yaptım sonra baktım ki derslerimin biri iptal olmuş. Dünyanın en güzel haberi bile denilebilir şu an için. Çünkü ilk karlı günümün tadını çıkarmak çok güzel.

Vizelerim bitti. Ortalamaya göre iyi ama bence "daha iyi de yapabilirdim" şekilde bitti. Darısı finallerimin de böyle geçmesi ümidiyle.
***
Rhetoric dersinde final essay yazmaya başladık. Derste Fahrenheit 451'i okuyoruz. Bilmeyenler için kısa bir özet geçeyim: Distopik bir dünya, kitaplar sansürleniyor hatta yakılıyor. Kitaplar canavar ve değersiz şeyler olarak görülüyor. Kitapları yakan adamlar itfaiye olarak adlandırılıyor (hatta bir yerlerde "eskiden itfaiyeciler kitapları yakmaz yangını söndürürmüş doğru mu" gibi konuşmalar var.) Ve bu itfaiyecilerden biri bir gün kendini derinden etkileyen bir olay yaşıyor ve aslında kitapların değerli olduğunun farkına varıp içinde bulunduğu baskıcı yönetime karşı gelmeye başlıyor. (1984 gibi bir kitap işte)

Biz de bir kitap belirleyip o kitap Fahrenheit'ın distopik dünyasında olsaydı, sansürlenir miydi; neden sansürlenirdi gibi konusu olan 5 sayfalık bir makale yazacağız. Hangi kitabı seçmeliyim, 5 sayfa ne yazarım diye düşünürken "Doğal yaşam ve başkaldırı diye bir kitap var ve sen hala düşünüyor musun" dedi iç sesim. 
Sonra bu essay süreci benim için bir eğlenceye dönüştü.


Hatta bakayım bir başlayayım diye oturdum yazmaya çıkardığım notlarla, bir baktım 2,5 sayfayı doldurmuş bile. Korktuğum kadar da zor olmadığını fark ettim. Hem de eğleniyorum. Çünkü Thoreau, into the wild ve Walden.
Ama kitabı okudukça "Ya ben bu binalar arasında napıyorum, gidicem" diye rolleniyorum. Essayi yazıp ormanlara gidersem şaşırmayın. Çünkü Thoreau doğayı ve yaşamını öyle bir anlatıyor ki kaçmak istiyor insan bu binalar arasından. Kitap mevsimlere göre ilerliyor, tabi bunun yanında yaşadığı deneyimler... Walden gölünün nasıl donduğunu, ardından baharda buzların nasıl eridiğini anlatan betimlemeler çok güzel (Kendi dilinde daha güzel.)

Olur ya "Ben ingilizceme güveniyorum, bakayım ne yazmışsın" diyen olur. Gönderirim essayimi okumak isteyene bitirdiğimde. 

***

Hafta içi okul-ev ikilisinde geçirip haftasonları Kadıköy'e gitmek hobi gibi bir şey oldu benim için. Çünkü Orhan Veli ve Oktay Rifat vapurda giderken çok güzel gidiyor.




Deniz. Mavi. Şiirler ve Martılar.
Orhan Veli İstanbul'da güzel. Çünkü Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi'nden bahsederken o iskeleden Kadıköy'e giden vapura binmek mutlu ediyor beni. 
Anlıyorum şairlerin neden bu denli sevdiğini İstanbul'u. 
Aklıma İzmir'i çok sevdiğim günler geliyor da, hata yapmışım gibi hissediyorum. 
Çünkü sevdiğim insanlar istanbulda, olmak istediğim yer İstanbul olabilir (en azından şimdilik)
İzmir'de olsam yine yapayalnız arkadaşsız kalacaktım büyük ihtimalle, ama şimdi Kardelen yine yanımda, beslediğim bir Çiğdem, birlikte yemek yapıp yediğimiz Chantal ve birlikte ders çalıştığımız Zeynep var. Birbirimizi anlayabiliyoruz, hepsi sevilesi insanlar. 
Birde Ankara'da Seda var ama o konuya girmiyorum.
Seda bunları okuyorsan eğer "NEDEN ANKARA CNM ANLTSNA BRZZZ :)"
Ben odamın penceresinden karın keyfini çıkarmaya devam edeceğim.
Başka bir yazıda (bir ay sonra muhtemelen :D) görüşmek üzere!

3 yorum:

  1. ali seni özledim. ama çok değil. ali gelir misin bi' ?

    YanıtlaSil
  2. Blog arkadaşlığımıza güvenerek sana: "NERELERDESİN AQ GEL DE İKİ SATIR BİR ŞEY ATTIRIVER ÖZLEDİK BEH!" diyorum. Saygılar, sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biraz daha bekleseymişsin geliyor muşum aslında. o kadar nadir yazmama rağmen beni unutmayan sen için geliyor sıradaki şarkı http://www.youtube.com/watch?v=nSKp5ISJtS0

      Sil