10 Ağustos 2012 Cuma

İyi geceler sayın okuyan, sizinle yatmış mıydık?

Dünden planlayıp Kardelen'le görüştük. 2 gündür kısır yapmaktan kısır olacam diye korkuyorum. Kısır var deyince Kardelen dine imana döndü gitti iki rekat namaz kıldı. Bu kadar dindar bir nesili doyurmak da bana düştü. 

Kısırı büyük bir afiyetle mideye indirdi minik yövrüm. Birbirimize aldığımız kitapları verdik. Bir kitabı çok aradığını söylemişti,bende o kitabı sahaftan alıp "Kitap satılmış şansına küs :(" demiştim. Tabi kitabı satın alanın ben olduğunu söylemedim.Görünce ağzından gökkuşakları çıkardı. Mutluluk saçtı. O da bana Dostoyevskinin puşkin üzerine konuşmalarını almış. Biliyor çünkü benim Rus klasiklerini sevdiğimi. Birde Savaş ve Barış'ı bitirip boşluğa düştüğümü bildiği için kafa dağıtırım diye Bukowski'nin kitaplarını verdi. Zaten her şey Ekmek Arası'yla başlamıştı.. Neyse

Kaybedenler Kulübünü izleyelim dedik. Baya da eğlendik. Nejat İşler'in oyunculuğuna oldum olası hayranımdır zaten. Ayrıca adamın Kaan rolündeki rahatlık içten içe insanı sinir etse de samimi geliyor ya hani,onu seviyorum filmde.

Filmi izleyince Altı Kırkbeş'ten almak istediğim kitaplar aklıma geldi. Hazır şu aralar param varken onları alayım unutmadan. 

Film bitince dışarı çıktık Kardelen'le. Bira açtık (Yalnız ne büyük cesaret elimizde bira gayet rahat bir şekilde ramazan ayında yolda yürüdük) Bira bitince biranın etkisiyle gelen o hafif rahatlık. Lacivert gökyüzü. Yıldızlar. 

Kardelen'den ayrılıp eve dönerken başladım Factotum'a. 20 dakika 30 sayfa nasıl bitti gerçekten anlamadım. Metrodan indim. Baktım etrafta molotof kokteylleri polis panzerleri. Olay var. Yaşadığım şehir karışık bir şehir. 
Anlamıyorum insanlar neden barış içinde yaşamak yerine böyle bölücü eylemlerde bulunuyorlar. Tamam faşizme bende karşıyım ama bölücü eylemlerle faşizm devrilemez ki. Tam tersine birlik olup örgütlenerek devrilebilir. Taşla sopayla molotofla değil,politikayla devrilir. Ah keşke bunu o taş atan molotof atan biber gazı yiyen insanlara da anlatabilseydim. Barış ortamında herkes mutlu olabilir. Şimdi polis tanklarına taş sopa atınca ne değişiyor ki? Aslında zaman zaman hak vermiyorum da değil. Düşünsenize size sürekli ikinci sınıf insan mualemesi yapılsa,dışlansanız,kendi dilinizde kendinizi ifade etmeniz izin verilmese. Belki o zaman sizde isyan çıkarırdınız. Siyaset felsefesini seviyorum ama işte ülkemizdeki siyaseti konuşmayı sevmiyorum.


 Bu akşam bu blogu Montana Çetesi'ne, hayatı ve kadınları öğrendiğimiz ve hala öğrenmekte olduğumuz Kadıköy sokaklarına ve şehrin bütün kötü çocuklarına adadık. Hem de hiç tereddüt etmeden. Burada sizinle sabaha kadar olmak isterdik ama, takdir edersiniz ki sayın okuyanlar, bizim de bir seks hayatımız var. İyi geceler sayın okuyanlar. Tabi eğer böyle bir şey mümkünse.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder